"Bu deniz hep böyle hırçın mıdır?" diye sordum yavaş bir sesle, merakıma yenik düşerek. "Öyledir." dedi Polat. "Karadeniz'in aşkı da kendi gibi hırçın olur." Kirpiklerimi usulca kaldırarak ona baktım, onun da bana baktığını bilmeden. Bakışlarımız denk düştü. Bir anlık sessizlikte Karadeniz'in uğultusu aramıza doldu. Gözlerimi kaçırmam gerektiğini biliyordum ama yapamadım. Polat da kaçırmıyordu. "Peki sence?" diye sordu, sesi her zamankinden daha yumuşaktı. Kaşlarımı hafifçe çatarak başımı yana eğdim. "Ne, bence?" "Karadeniz'in aşkı... ya da aşkın kendisi. Hırçın mı sence?" dedi. Yüz ifadesinde cevabımdan fazlasını arar gibi bir şey vardı. "Bilmiyorum," dedim hafif bir sesle. "Belki aşk, kiminle yaşadığına bağlıdır. Herkesin fırtınası kendine, değil mi?" Dudakları muzipçe kıvrıldı fakat gözleri hala son derece ciddiydi. "Seninkisi nasıl peki?" diye sordu gerçekten merak ediyormuşçasına. Yutkundum. "Benimki... sakin. En azından şimdilik." Utandım gözlerimin içine anlamlı bir şekilde bakmasından. Tekrar denize bakmak istedim fakat Polat çenemden nazikçe kavrayarak kafamı çevirmemi engelledi. Yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırdığında kalbim sertçe göğüs kafesime vurdu. "Sakindir... " dedi baskın bir tınıda. "ama hep öyle kalmaz. Bir gün o dalga kıyıya vurur." Oysa ki en çok korktuğum şeylerden biri buydu. Dalganın kıyıya vuracak olması...Gözlerimi ondan kaçırarak göğsüne çevirdim. Göğsüyle bakışırken, "Ya kıyı hazır değilse?" diye mırıldandım istemsizce. Polat'ın sesi sanki beni rahatlatmak ister gibi daha alçak ve samimi bir tona büründü. "Bazen kıyıyı hazırlamak da dalganın işi olur." . . . . . Polat & Esin.All Rights Reserved
1 part