Sahilde yürürken, denizin hafifçe vurduğu dalgaların sesi arasında, birbirimize yakın olmanın verdiği bir huzur vardı ama bir yandan da içinde bulunduğumuz anın şaşkınlığı kafamı kurcalıyordu.
"Ne yani, şimdi biz anlaşmalı evlilik için mi nikah tarihi almış olduk?" dedim, biraz da şaşkınlıkla. Asaf, gülümseyerek başını eğdi ve gözlerini denize dikerek cevapladı. "Anlaşmalı evlilik demeyelim de, aşamaları hızlı atladık diyelim," dedi.
"Tanışma, flört, itiraf, sevgililik, evlilik teklifi, ailelerin tanışması, kız isteme, söz, nişan, evlilik, kına düğün... Biz bayağı hızlı geçmişiz," dedim, biraz da eğlenerek.
Asaf, omuzlarını hafifçe silkerek yanımda yürümeye devam etti. "Tanışma, flört, evlilik... Ben şikayetçi değilim açıkçası." dedi. Sözlerini söylerken gülümsedi, ama gözlerindeki o bakış onunda bu duruma hâlâ adapte olamadığını anlatıyordu.
Bu durumdan bende şikayetçi değildim ama bir şey vardı, kafamın içinde dönüp duran tek bir soru... Birbirini seven ama sadece beş aydır tanışan insanların sırf diğeri kurtulsun diye daha adam akıllı birbirlerini tanımadan evlenmesi ne kadar doğruydu?"
Gülfem AKAN
Asaf KESKİN
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....