Bazen hayat, en derin yaralarımızı unutturmak için bize yeni yollar sunar. Ve bazen... o yaraları kanatıp bizi hiç beklemediğimiz bir gerçekle yüzleştirir.
Saye, yıllar önce hayatının en büyük kaybını yaşamıştı. Sevdiği adam, Çağıl... onun gözlerinin önünde değil ama ruhunun en derininde kaybolmuştu. Göreve giden genç bir asker olarak çıktığı yoldan, şehit haberiyle geri dönmüştü. O gün Saye'nin dünyası yıkılmış, bir daha eskisi gibi olamayacağını kabullenmişti. Ama zaman geçtikçe, acıyı kalbine gömüp hayata devam etmeyi öğrenmişti.
Şimdi ise bambaşka bir yerde, bambaşka bir hayatın içindeydi. Genç bir doktor olarak, yeni bir başlangıç yapmak için Hakkari'ye gelmişti. Fakat hiç beklemediği bir anda, geçmişin hayaletleri onu tekrar buldu.
Acil servise getirilen ağır yaralı bir asker...
Şimdi Saye, hem kalbinin hem de aklının peşinden giderek gerçeği bulmak zorundaydı.
Çünkü bazen en büyük savaş, cephede değil... insanın kendi içinde başlardı.
∆Kitap konusu ve kurgusu tamamen kendi şahsıma ait olacak şekilde kimseden esinlenerek yazılmamıştır.
∆ yayınlama tarihi: 02.02. 2025
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....