Ben Rüya. Hayatı akışına bırakan, modayla ilgilenen, sakin ve zarif bir insanım... demek isterdim ama gerçekler biraz farklı. Sakin miyim? Hayır. Zarif miyim? Tartışılır. Öfkelenince insanlara bir şeyler fırlatmamı saymazsak tabii.
Aslında ben sadece kendi hayatımı yaşamak istiyordum. Güzel güzel tasarımlar yapacak, hayallerimin peşinden gidecektim. Ama evren sağ olsun, kaderime bolca kaos, absürt olaylar ve bol dram yazmış. Şirketin CEO'suna bilgisayar fırlattım mesela. Tamamen yanlış anlaşılma! O adam, yani Demir Beyefendi, ilk günden sinirlerimi hoplattı. Ukala, sinir bozucu ve her konuda haklı olduğunu sanıyor. Ben mi? Ona her fırsatta bir şeyler fırlatarak kendimi ifade etmeye çalışıyorum. İletişim önemli sonuçta.
Tabii bir de annemin bana verdiği "muhteşem" görev var: Babamın sekreteri Melis'i takip et! Yani koskoca Rüya Akbaşlı, dedektifliğe terfi etti. Annem hâlâ babamı sevdiği için Melis'i gözetlememi istiyor. Ben de bu işin içinden sağ çıkmaya çalışıyorum. Sizce de normal bir hayatım olması gerekmiyor muydu?
Özetle ben Rüya. Moda tasarımcısı olmak istiyorum ama şu anlık mesleğim şirket içinde ajanlık yapmak, CEO'ya saldırmak ve saçma sapan tesadüflerle boğuşmak. Hayatım mı? Tam bir kaos. Ama pes etmek mi? Asla!
Birbirini tanımadığını sanan ama kaderin onları hiç beklemediği bir anda bir araya getiren iki kişi. Firuze ve Atilla.
....
Derin bir nefes aldı firuze, arkadaşı için bu görevi yapıyordu. En son ki soruya boş boş baktı. Koskoca turizim sirket zinciri sahibine nasıl bu sorugu soracaktı?
derin bir nefes alarak, dekanın bu soruyu niye hazırlafığını anlamadan sorusunu sordu:
Gay misiniz?
....
Geçmişleri bir olan iki insanın hayatını tekrar ele alıyoruz hem de bol eğlence ve kaosla.