Genç ressam Neva Alanka, yıllardır kalbinde ve aklında üzerini örttüğü kişiyi sır gibi saklıyordu. Aslında her şey açıktı, görmek isteyen görüyor, duymak isteyen duyuyordu.
Ama Roman Oflaz... O sevgiyi yıllarca görmedi, o sevgiyi dile getiren kelimeleri duymadı. O sevginin üzerini örten katran karası renkteki nefreti ise anlayamadı.
Neva Alanka, tüm tablolarında tek bir kişiyi ve o kişinin ona bıraktığı acıyı yansıttı. Fırça darbeleri, kalbini dinleyerek kağıtların üzerinde ağır ağır gezindi, anılar, acılar, görünmeyen yaralar çizdi.
Sevdiği adam için sesini kaybetmişti, özünü, ruhunu unutmuştu. Kimse anlamadı.
Roman Oflaz ise, onun adını haykıran küçük kızı duymadığı gibi onun kalbine bıraktığı acıyı da, ruhuna açtığı derin yaraları da bilmedi, görmezden geldi.
Her karşılıksız aşktan, bir nefret doğardı...
Neva Alanka, kalbini parçalara ayıran, ruhuna daima kanayacak yaralar açan, şen sesini duymayan, onu hiç görmeyen Roman Oflaz'a, yara mı olacaktı yoksa yara bandı mı?
KİTABIN TÜM HAKLARI ŞAHSIMA AİTTİR, (Ç)ALINTI DURUMU OLURSA HUKİKİ İŞLEMLER BAŞLATILACAKTIR.
02/02/2025
Bir mahalle. İki kadın. Ve yavaş yavaş içeri sızan yepyeni bir hayat...
Hüma ve Miray, geride bıraktıkları onca karmaşadan sonra küçük bir mahalleye taşınırlar. Yenimahalle; sokaklarında çocuk kahkahaları, balkonlarında çiçekler, pencerelerinden umutlar süzülen bir yerdir.
Burada, tozlu raflardan silinmiş bir hayalin peşindedirler: Bir pastane. Küçük bir dükkan, büyük bir başlangıç.
Ama bazen hayat, tam da en sessiz anlarda başlar. Fırın kokularının arasına anılar karışır, mahalleye sinmiş sesler kalbin içine işler. Camdan içeri yalnızca güneş sızmaz; geçmişin gölgeleri, geleceğin ihtimalleri ve belki... bir çift göz de o camın ardında bekler.
Bu, acele etmeden anlatılan bir hikâye.
Yavaş yavaş.
Tıpkı mutluluk gibi...