"Bir krallık yıkıldı, bir sır toprağa gömüldü... ama hiçbir şey sonsuza kadar sessiz kalmaz."
Kanla kurulan her tahtın altında çürüyen bir hikâye yatar.
Ecmel o hikâyenin ortasında, kendi kimliğinden bihaber yaşarken; adıyla, kanıyla, kaderiyle savaşmak zorunda kaldı. O bir prenses... ama unutturulmuş bir hanedanın son veliahtı.
Tuğra ise yeni düzenin simgesi; bir general, bir veliaht, bir cellat. Onun gözünde Ecmel, yok edilmesi gereken bir tehdit, geçmişin acı dolu hatırasıydı.
Aşk gibi görünen bu yangının, altından ne çıkacağı belli değildi: Tutku mu, yok oluş mu?
Ve bazen en keskin kılıç, kalbin ta kendisidir.
Ama kader, nefreti aşka sürüklemekte ustadır en büyük lanetini yazmaya çoktan başladı.
Aşk mı galip gelecek, yoksa kan mı her şeyi boğacak?
Bu hikâyede merhamet zayıflık, sevgi bir zırh değil hedef...
Ya kalbinden olursun
Ya da canından.
Ve aşk, bu topraklarda zayıfların değil, kanla sınananların harcıdır.
Tahtlar devrilecek.
İhanetler kanla ödenecek.
Ve en derin yara, kalpten vuracak.