Kasvetli bir kış gecesiydi. İstanbul'un arka sokaklarında, rüzgar ince ince yağmur tanelerini savururken, on yaşındaki Efe soğuk betona kıvrılmış, titriyordu. Vücudu morluklarla doluydu. Babası onu yine dövmüş, bu kez kapının eşiğinden dışarı atmıştı. "Sakın geri gelme, işe yaramaz herif!" diye bağırmıştı arkasından. Annesi yıllar önce hastalıktan ölmüştü, babasıysa içki ve kumara olan düşkünlüğüyle oğlunun hayatını cehenneme çevirmişti. Öte yanda, dokuz yaşındaki Mira ise korku içinde bir köşeye sinmiş, gözlerini sıkı sıkıya kapatmıştı. Annesi ve babası mutfakta hararetle tartışıyordu. Adamın sesi boğuk ve buyurgandı: "Oğlum bekar, yuva kurması lazım. Kızınızı alın terimle kazandığım parayla alıyorum. Kimseye muhtaç olmaz!" Mira'nın annesi derin bir iç çekti. "kız daha küçük büyümesini bekleyin" Mira'nın kalbi hızla çarptı. Annesi onu, kendisinden neredeyse üç kat büyük, otuz yaşındaki bir adamla evlendirmek istiyordu. Bu adamı daha önce birkaç kez görmüştü; kirli sakallı, gözleri karanlık, sert bakışlı biriydi. Mira, kaçmanın bir yolunu bulmalıydı... Kapının önünde, karanlık bir gölge belirdi. Efe'ydi bu. Gözleri korkuyla doluydu ama içinde büyük bir kararlılık vardı. "Kaçalım Mira!" diye fısıldadı. Mira tereddüt etti, ama içeride onu bekleyen hayattan daha kötüsü olamazdı. Efe'nin uzattığı eli tuttu ve beraberce karanlığa karıştılar.All Rights Reserved
1 part