Bazı insanlar gerçekten yaşamayı hak etmiyor.
Bunu düşündüğümde, içimde bir soğukluk vardı. Yavaşça, derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapatıp, bir anlığına her şeyin durmasını istedim. Ama dünya durmaz, o, kendi yolunda ilerler.
Sanki o kadar iğrenç şeyleri yapmamış, karşımda sadece özür diliyordu.
Birinin öldürülmesi gerektiğini düşündüğüm anlar olmuştu, ama şimdi, burada, bu anda, her şey netti.
Özür dilemek... Sadece iki kelimelik boş bir ifade, hiçbir şeyi geri getirmeyen bir şeydi.
Onun o kelimeleri kullanırken dudakları titriyordu, ama ben anlamıyordum.
Çünkü bana göre, affetmek, yaşamayı hak etmeyen birine gösterilebilecek son incelikti.
"Yapma!" diye yalvarıyordu. Ama işte bu anı bekliyordum. Çünkü birisi bunu yapmak zorundaydı. Bu ülkeye adalet lazımdı, ve eğer ben yapmazsam, kimse yapmayacaktı.
Ve o an geldi. Bir kurşun, sonra bir kurşun daha... Zihnimde yankılanan o kurşun sesleri, hiç silinmeyecek bir hatıra bıraktı. O an her şey oldu. Her şey bitti. Zaman durmuştu. Nefes almak, artık sadece bir alışkanlık gibiydi.
Sonra, bir başka kurşun daha... Her biri bir çıkış yolu arayışı gibiydi. Ne geçmiş vardı, ne de geleceğe dair bir umut. O an, tek bir şey vardı: Adalet
Silahlar bir birini izledi, boşalana kadar. Her kurşun, bir yaşamın sonu, bir yolun kapanışı, belki de bir başlangıçtı. Ama kimse bilmiyordu. Kimse, bir kurşunun ardında ne kadar acı, ne kadar yılların yükü olduğunu anlayamazdı.
"Her kurşun, ardında bir geçmişi, bir intikamı, bir kaybı taşıyordu. Ve her biri, adaletin soğuk nefesini getirdi."
Ve hikaye böyle başladı...
---