"Ben sadece Asena değilim... Ben Asya'yım. Yarayı açan da benim, merhem olan da."
Asena'nın çocukluktan kalan kırıkları, yıllar sonra yeraltı dünyasının acımasız karanlığında tekrar kanıyor. Arel'e duyduğu çocukluk aşkı, artık ölümcül bir ihanete dönüşmüşken, tek sığınağı Gurur'un omzu, en güvenli cephesi ise kendi kararlılığıdır. Ancak geçmiş, tık tık tık... her sessizlikte kapısını çalmaktadır.
Bir beyaz oda.
Sessizliğin çığlık attığı, tıkırtıların aklı kemirdiği bir karanlık. O odadan çıkmak, yaşamak değildir. O odadan çıkan bir kadın artık merhametini değil, hesabını taşır içinde.
Ve şimdi...
Rûh geliyor. Yeraltının gölgesi, sessizliğin içindeki yankı. Karşısında duran kadın ise artık bir kurban değil, kendi kaderinin infaz memurudur.
Geçmişin hayaletleriyle savaş başlıyor. Arel, Suna, Rûh ve bir kutu dolusu karanlık sır... Ruh Kapanı'nın içinde bir intikam planı örülüyor. Bu sadece bir sevkiyat değil; bu, yılların acısının, kaybedilen masumiyetin, bastırılmış bir çığlığın patlaması.
"Ben hatırlanmak için bakmam... Hatırlanmasın diye unuturum."
İçinde ölüm taşıyan bir kadının hikâyesi bu. İntikamla yıkanan, sadakatle sınanan, aşkın küllerinden doğan bir kadın.
Sır Çiçeği: Gözyaşının bıçakla buluştuğu, kalbin silahla çarptığı bir yeraltı masalı.
"Bu bir Milat, Kıyamet."
***
"Tatlı dile, güler yüze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Sesli kahkahalar eşliğinde Neşet Babaya eşlik ediyordum, rakı bardağını kafama diktim ardından gözlerim karşı masaya kaydı. Dirseklerimi masaya yasladım, elimdeki rakı bardağını masaya indirdim usulca.
Geldiğimden beri bakışları bakışlarımdan ayrılmayan adama gülümsedim nazlı nazlı. Daha sakin ve yumuşak ve sessiz çıkmaya başladı sesim,
"Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Kollarını göğsünde bağlamış, bal gözlerin sahibi bana cürretkar bakışlarla bakmaya devam etti, bir ara dudağının köşesi kıvrılır gibi oldu yanımda oturan insanlar umurunda değildi o kendinden emindi. Geceyi onun kollarında bitireceğimden emindi.
***
Hikaye tamamen kurgudur. Gerçek olay ve kişilerle alakası yoktur.