Nina, geçmişindeki hatalardan kaçıp dört yıl önce geldiği şehirde, sanat doktorasına ve asistanlığa tutunmuş durumdadır. Ancak akademideki profesör sevgilisi Jasper ile olan ilişkisi, zamanla yıpratıcı, kaotik ve tahammül edilemez bir hale gelmiştir. Nina, bu sağlıksız döngüden kurtulmak istese de, ondan ayrılmasını engelleyen bir sırrı vardır.
Bir gece, Jasper'la ettiği kavganın ardından evden çıkıp gider ve ormanın derinliklerinde bir yabancıyla karşılaşır. Ona ismini sormak yerine, sadece 𝐁𝐚𝐲𝐤𝐮𝐬̧ diye hitap eder. Baykuş'la karşılaşmalarının hayatının seyrini tamamen değiştireceğinden habersiz bir şekilde, o anki yoğun ve tehlikeli çekime teslim olur. Baykuş'u öperken Nina'nın tutunduğu tek gerçek, yollarının bir daha asla kesişmeyecek olmasıdır, ancak kaderin oyunundan habersizdir.
Baykuş sadece bir yabancı değildir. O, sevgilisinin yakın arkadaşı, evlerini inşa edecek mimar ve akademiye yeni gelen profesörün de ta kendisidir. Bu gerçekleri öğrenen Nina, Baykuş'un tehlikeli çekiminden ne kadar kaçmaya çalışsa da, kader onları her seferinde bir araya getirmenin yollarını bulur.
Bir tarafta kurduğu düzeni ve zorunlu bağlılıklarını temsil eden Jasper, diğer tarafta ise sanatı için sonsuz bir ilham kaynağına dönüşen ve hayatını beklenmedik, riskli bir yola sürükleyen Baykuş... Sırlar, yalanlar ve tehlikeli bir tutkunun ortasında kalan Nina, bu durumun kendisini felaketin eşiğine sürüklediğinin bilincindedir. Aklı bu uçurumdan geri dönmesini fısıldasa da, kalbi çoktan Baykuş'un sesiyle atmaya başlamıştır bile.
Peki Baykuş, Nina için yeni bir 𝐡𝐚𝐭𝐚 mı olacaktır, yoksa hatalarda dolu hayatında aradığı tek 𝐠𝐮̈𝐯𝐞𝐧𝐥𝐢 𝐥𝐢𝐦𝐚𝐧ı mı sunacaktır?
(!!!Bu kitap +18 içerikleri olan bir kitaptır.)
Delâl ilk aşkının hayatının en büyük hatası olduğunu anladığında henüz on sekizine yeni basmıştır. Anne babasının dahi ona el vermediği bu hayatta tuttuğu elin onu ölümün kıyısına götürmesiyle, kırılgan benliğini ölüme, ruhunu ise intikam için yaşama mahkûm eder ve tam on üç yıl sonra ilk aşkının karşısına, onun hiç de beklemediği yeni bir görüntü ve güçlü bir konumla çıkar. O genç kalpte yeşeren saf aşk, artık kötülüğün sillesini yemiş kalpte saf bir nefrete dönmüştür ve kapanması gereken açık bir hesap varken, tüm steril duygular bir bir infilak etmeye başlar.
*
Derler ki, aşk nefretin çocuğudur ve nefret hiçbir zaman iyi bir ebeveyn olamamıştır. Toksiktir, harap edicidir ve eninde sonunda bir gün çocuk onu doğurup ama var edemeyen ebeveynini terk eder. Çünkü hayatta kalma iç güdüsü, bağlılıkların en büyüğüdür.
*
Bazı duygular tertemizdir. Katıksız bir nefret, el değmemiş bir aşk, saf bir öfke, iflah olmaz bir umut...
Çünkü gerçektir, tüm varlığa ile kutsanmış, toprağa kök salmış ve göğün ardına kadar uzanmıştır. Hayat ya bu steril duygular, hiç de umulduğu gibi mutluluk vermez. Soluksuz bir acı doğurur, onunla kuşanır onunla büyür onunla var olursunuz.
Duyguları steril halleriyle ele alırken, aşkın ve nefretin tabularını yeniden kurup, yıkacağız.
M.A.