Annesinin rahmine düşen her bebek masumdur.
Bebekler, annelerinin çiçekleridir. Annelerinin sevgileriyle çiçekler önce filizlenir, sonra büyür, en sonunda da çiçeklerini açarlar.
Babasının canıdır bebekler. Herkesten koruduğu, sevgisiyle beslediği, büyüttüğü canlarıdır.
Bebekeler, masumdur. Melektir.
Ama masum doğan her bebek, sonsuza dek masum kalmaz.
Bazıları aydınlığa doğar, bazıları karanlığa. Bazıları aydınlıkta büyür, bazıları karanlıkta. Bazıları aydınlığa doğar, karanlıkta büyür.
Bazılarıysa, karanlıkta büyümeye mahkum edilir.
Biz aydınlıkta filizlenmiş, lakin karanlıkta açmış çiçeklerdik.
Biz, karanlıkta açan çiçeklerdik.
MARŞ İLERİ-
Karanlığın en derin yerinde, gökyüzünde parlayan tek bir ışık vardır: Kuzey Yıldızı. O, yol gösterir; düşene umut, yürüyene hedef olur.
Bir yanda gölgelerin ardında saklanan asker yüzleri... Kendi içlerinde bir savaş, dışarıda görünmeyen bir düşman. Diğer yanda ise al bayrağın altında birleşen umut, gökyüzüne doğru yükselen bir marş.
Ama bu yol kolay değildir. İhanetle sınanmış kalpler, sırlarla örülü kaderler ve düşmanların karanlık gölgeleri her adımda onları kuşatır.
Onlar yalnızca cephede değil, kendi içlerinde de savaşır. Kimi sevgiyi ihanetle yoğurur, kimi gözyaşını yüreğine saklar. Ama her şeye rağmen ilerlemek zorundadırlar. Çünkü geri dönüş yoktur; onların tek pusulası kuzeyde parlayan yıldızdır.
Ve işte orada, gece ile gündüzün, asker yüzüyle bayrağın birleştiği yerde başlar bu hikâye.
Bir marş gibi yükselir: sert, kararlı ve susmayan.
Bu sadece bir savaş değil... Bu, kalplerin, ruhların ve gölgelerin mücadelesi.
Ve adımlar tek bir sesle yankılanır:
Marş İleri.