O, ne isterse olan bir adamdı. Kuralları vardı, duvarları kalın, kalbi ulaşılmaz... Ta ki o gün, o gözlerle karşılaşana kadar.
Asya, sadece bir iş başvurusu yapmıştı. Elinde CV'si, heyecanlı ama umut doluydu.
Girdiği ofisteki adamın bakışlarıysa, kelimelerin çok ötesindeydi. Sertti, katıydı... Ama bir şey olmuştu.
İlk bakışta bir şeyler değişmişti.
Atlas Demirhan için her şey kontrolden ibaretti. Ta ki konuşkan, tatlı dilli, gözlerinde gökyüzü taşıyan o kız, hayatının ortasına düşene kadar.
Bu bir rastlantı değildi. Bu bir savaşın başlangıcıydı. Kalbinin yıllardır unuttuğu duygularla baş etmeye çalışan bir adam ve hayatın tüm renklerini yanında taşıyan bir kadının hikayesi...
Aşk bazen sadece bir bakışla başlar. Ve o bakış, her şeyi altüst eder.
"Ki ben artık herşeyini kaybetmiş bir kızdım. Her bir yanım kimsesizdi. Ailem gitmişti benim. Ve bizi ayıran ölümdü. Ölümün çaresi yoktu ki."
Liya bir gün dayısıyla kavga eder ve tek sığınağı olan mezarlığa,ailesinin yanına gider. Oradan ayrılırken bir şehit mezarı görür. Abisinin de asker olmak istediğini hatırlar ve gözleri dolar. Elinde kalan çiçekleri o mezara bırakır.
O sırada ise yüzbaşı ve tüm tim onu izlemektedir.
"Bu kız kim ve neden kardeşimin mezarının üstüne çiçek bırakıyor."der Yüzbaşı.
Yüzbaşının hiç akrabası yoktur. Kıza baktığında birşeyler anımasamaya çalışır fakat olmaz. Birkaç yıl önce işkenceye uğradığı için hafıza kaybı yaşamaktadır.
Liya ve Yüzbaşının geçmişi bir tarafta dururken gelişen tatsız bir olay onları tanıştırır.
Hoşgeldiniz benim biricik dünyama. Dünyamıza...