Lahza
Adı gibi, bir anlık sessizlikten doğmuştu.
Sanki kader, onu aceleyle çizmiş ama silmeye de kıyamamış gibiydi.
İnce yapılı, zarif ama bakışlarında insanı susturan bir derinlik vardı -
bir şeyleri hatırlamak ister gibiydi hep, ama hatırladıkça daha çok kayboluyordu.
Yıllar önce Karadeniz'in uçurumlarında bıraktığı geçmiş, hâlâ rüzgârın sesinde yankılanıyordu.
İzmir'de büyümüştü; şehirli bir kadın olmuştu belki, ama denizin tuzunu hâlâ kalbinde taşıyordu.
Bilgisayar mühendisiydi, aklı keskin, ama kalbi geçmişin en ince detayına saplanıp kalmıştı.
Dövüş kursunda eğitim verirken bile, her hareketinde bir kendini koruma çabası vardı
sanki birine değil, bir anıya karşı savaşıyordu.
İnsanlar onu güçlü sanırdı.
Ama Lahza'nın gücü, bağıranlardan değil, sessiz kalanlardandı.
O, acıyı kalbinde taşıyıp yüzüne vuran o nadir insanlardandı.
Bir bakışıyla, hem geçmişi hem geleceği anlatabiliyordu.
Ve herkes unuttu sandığında, o sadece susarak hatırladı.