Bazen kelimeler bir lanettir.
İnsanı sustuklarından sorumlu tutar.
Ben artık yazmıyorum, çünkü bir şey anlatmak istemiyorum. Yazmak, anlatmak için değil; kurtulmak içindir. Bu kelimeler, bir haykırış değil. Bunlar bir mezar taşı. Harflerime bakan her göz, aslında benim çığlığıma bakıyor olabilir. Ama bu çığlık yalnızca kendime ait.
Bu bir itiraf değil. Bu bir savunma hiç değil.
Belki de bir özür bile değil.
Bu sadece son bir yankı.
Kimi zaman içimizde kıpırdayan şeyin ne olduğunu bilemeyiz. Delilik mi, ilahi bir dokunuş mu, yoksa yalnızca insanın kendine verdiği bir ceza mı? Ben hâlâ bilmiyorum. Bildiğim tek şey, artık içimde bir ses kalmadı. Onları kelimelere mahkûm ettim. Ve şimdi o kelimeler beni yazıyor.
Bu, bir Son Düşünce.
Okursan, bil ki bu satırlar sana yazılmadı.
Ama yine de senin içini sızlatıyorsa...
...belki, aynı uçurumun kenarındayız.
"Ki ben artık herşeyini kaybetmiş bir kızdım. Her bir yanım kimsesizdi. Ailem gitmişti benim. Ve bizi ayıran ölümdü. Ölümün çaresi yoktu ki."
Liya bir gün dayısıyla kavga eder ve tek sığınağı olan mezarlığa,ailesinin yanına gider. Oradan ayrılırken bir şehit mezarı görür. Abisinin de asker olmak istediğini hatırlar ve gözleri dolar. Elinde kalan çiçekleri o mezara bırakır.
O sırada ise yüzbaşı ve tüm tim onu izlemektedir.
"Bu kız kim ve neden kardeşimin mezarının üstüne çiçek bırakıyor."der Yüzbaşı.
Yüzbaşının hiç akrabası yoktur. Kıza baktığında birşeyler anımasamaya çalışır fakat olmaz. Birkaç yıl önce işkenceye uğradığı için hafıza kaybı yaşamaktadır.
Liya ve Yüzbaşının geçmişi bir tarafta dururken gelişen tatsız bir olay onları tanıştırır.
Hoşgeldiniz benim biricik dünyama. Dünyamıza...