Üzerinde koyu yeşil üniforması, alnına kadar inmiş bir bere. Omuzlarında kar taneleri, yüzünde ise yılların çizdiği bir sertlik... Elif'in yaklaşan adımlarını izliyordu. Gözleri dikkatliydi, sanki onu baştan aşağı tarıyordu.
"Psikolog Elif Arslan," dedi Elif kendini tanıtarak, elini uzattı. "Size atanma emrim gönderilmişti."
Yüzbaşı Kuzey, eline bile bakmadan konuştu: "Evet. Gerekli talimatlar verildi. Burada ne yapmanız gerektiğini size bölük çavuşu anlatacak."
Elif, uzattığı eli yavaşça indirirken gülümsemeyi bırakmadı. "Tanıştığımıza memnun oldum, komutanım."
"Görevde duygulara yer yok, hanımefendi," dedi Kuzey, dönüp yürümeye başlayarak. "Burada herkes gibi siz de görevdesiniz. Hoş geldiniz."
Sözde "hoş geldin", tonlamasında bir nevi uyarı gibiydi.
Elif, içinden bir "hımm" çekerek arkasından baktı. "Sert kayaya çarptık sanırım," diye mırıldandı. Ama yüzünde hâlâ o yumuşak, sıcacık gülümseme vardı. Çünkü bir şekilde, bu sertliğin arkasında bir insanın olduğunu hissediyordu.
Ve o insanın hikâyesi... Elif'in hayatını değiştirecekti.
◦
Sara'nın hayatı hiçbir zaman sıradan olmadı.
Annesi tarafından saklanan bir geçmiş, yıllar sonra karşısına çıkan bir baba ve o babanın acıyla büyümüş, düşman bakışlar fırlatan çocukları...
Bu evde kimse onu istemiyor. Her adımı, her sözü suç sayılıyor.
Sevilmeyen bir kız ne yapar?
Susar mı, savaşır mı, yoksa görünmez mi olur?
"Sevilmeyen", sevgiye susamış bir kızın ayakta kalma çabasını, acının bile alışkanlığa dönüşebildiği bir evin duvarları arasında geçen çarpıcı bir hikâyeyi anlatıyor.