Berfin, lise son sınıfta sıradan bir genç gibi görünür; ama hayatının perde arkasında sıradanlıktan eser yoktur. Okulun karmaşık dünyası, arkadaşları Büşra ve Mert'in desteği, Yusuf'un soğuk ama koruyan tavrı derken, birden gizemli bir hastalığın yayılması her şeyi altüst eder.
Hastalık korku yaratırken, Berfin'in ailesiyle ilgili uzun zamandır gizlenen gerçekler ortaya çıkmaya başlar. Meğer babası, tehlikeli bir mafya grubuyla bağlantılıdır. Bu yüzden Berfin yalnızca hastalıkla değil, babasının geçmişinin gölgesinde kalan düşmanlarla da yüzleşmek zorundadır.
Bir tarafta hastalığın ardındaki karanlık sırlar, diğer tarafta mafyanın ölümcül oyunları... Berfin hem okulda hem de evde köşeye sıkışır. Tam bu noktada Yusuf'un dünyası da açığa çıkmaya başlar. Onun mesafeli tavırlarının ardında, mafyayla bağlantılı derin bir geçmiş vardır. Yusuf, Berfin'i korumaya çalışırken aslında kendi yaralarıyla da savaşmaktadır.
Ama her şey bununla bitmez.
Bora'nın saplantılı ve tehditkâr varlığı, Berfin'in nefesini daraltırken; mafyanın hamleleri, okul koridorlarına bile sızar. Arkadaş grubunun güvenliği, Berfin'in seçimlerine bağlıdır.
Her adımda güven, ihanet ve hayatta kalma iç içe geçer.
Berfin'in önünde tek bir soru vardır:
Kimi seçecek, kime güvenecek, kiminle savaşacak?
Çünkü artık sadece bir öğrencinin hayatı değil...
Aşk, sırlar, mafya ve ölüm arasında incecik bir çizgide duran bir kızın kaderi söz konusudur.
"O silahı elinden indir!" Dediğimde yan duran vücudunu bana doğru çevirdi ama o silah abimin alnına daha çok yaslandı.
"Yoksa?" Diye soruşu meydanda ki bütün insanları endişelendirmeye yeterdi.
Çenemi herkesin inadına dikleştirip "Yoksa sana yemin olsun ! Bu meydanı kanınla yıkarım!" Diye bağırdım.
"Efsun!" Diyen abime bakmadım, yüzü kan içindeyken ona bakıp gardımı düşürebilirdim.
"Demek kanım ile yıkarsın ha !" Dediğinde fısıltısı bile meydanı inletti.
"Azad ağa, yaparım bilirsin! Bu seni ilk vuruşum olmaz!" Deyişim onun kaşlarını çatarakken kalabalıktan bir kaç kişinin kaçmasına sebep oldu.
Koskoca Mardin!
En iyi o bilirdi yıllar önce nasıl AZAD KARAASLAN'ı gözümü bile kırpmadan vurduğumu.
O gün Mardin yasa bürünürken Diyarbakır'da zılgıtlar eşliğinde bir çok kapıda düğün yapıldı.
Ben EFSUN ŞANLI...
Yıllar önce babamın kanını akıtan adamın kanını bu meydanda dökmüştüm.
Zerre korkmadan, zerre aşkımı aklıma getirmeden.
Bunu tekrar yapacağımı onun gibi Mardin de biliyordu.
"O halde durma, yine elin titremesin!" Dediğinde onunla beraber tetiği indirdim.
Arkamda koskoca Diyarbakır'ın en büyük aşireti olan Şanlı Aşireti vardı.
Benim Aşiretim!
Onun da arkasında Mardin'in en büyük aşireti olan KARAASLAN aşireti vardı.
Liderliğini onun yaptığı Aşiret.
"Abi'mi bırak azad ağa!" Dedim durması için.
"Babam gibi onun da kanını akıtmana izin vermem! Babamın kanı için sadece senin kanını döktüm ama Vallahi, Billahi ve Tillahi abim için ailende ki herkesin kanını dökerim!" Diye devam ettim.
Uğultular arttı da arttı.