Travmalarla dolu iki zihin, birbirinin yarasında sığınak bulmaya çalışırken; en çok kaçtıkları şey, belki de en çok ihtiyaç duyduklarıydı:
Birinin kalması.
Ama kalmak kolay değildi. Çünkü kalmak; görmekti, duymaktı, hissetmekti. Ve en korkunç olanı: Kırılan birini sevmeye cesaret etmekti.
Jisung, yıllardır sakladığı her şeyin yüzüne çarptığı bir anda, gözlerini kaçırmadan sordu:
"Sen de kaçacak mısın sonunda herkes gibi?"
Minho cevap vermedi. Çünkü sessiz kalmak, bazen en yüksek haykırıştı. Ama sonra, usulca fısıldadı:
"Hayır. Kaçmam. Susmam da. Çünkü sen ilk defa sustuğunda ben duydum."
Belki kelimeler yetmezdi, belki dokunmak bile ağır gelirdi. Ama o an ikisi de anladı: Kırık olanın da kırığı sarabileceğini. Korkanın da cesur olabileceğini. Ve yalnızların da birbirine ev olabileceğini.
Geriye sadece bir soru kalıyordu:
Uyursak geçer mi?
Yoksa..
"Binlerce kez iyi geceler sana" deyip, her seferinde biraz daha mı karanlığa gömülür gece?