Işıklar yandı.
Siryus Sirki'nin gösterileri başlıyordu.
Pandomim, gösterisini hayalleri üzerine değil, hayal kırıklıklarıyla oynadı.
Palyaçonun makyajı onu gülümsetti fakat dudaklarındaki kırmızı, kendi kanıydı.
Üzerinde yürüdüğü ip, cambazın boynuna bağlanacak ipin ta kendisiydi aslında.
Trapezci kız, hiçbir zaman sallandığı ipten yere çakılmadı bedeniyle -
fakat ruhu, sirkin taş betonu üzerinde tüm kanını tüketmişti, oysa...
Bu sirkte şarkılar, ruhların çığlıklarıyla yazıldı.
Uyanış, Siryus'un kendisiydi.
Peki...
Duygular bir yaşamı silebilir miydi?
Siryus'un hikâyesi, Son Reverans adına tekrar kulaklarda yankılanacak
ve yankılandığı yerde, ateş yutanın külüyle tekrar kavrulacaktı..
"Bana ocüymüş gibi bakmayı kes. İnsanım." Derin bir nefes aldıktan sonra dolunaya baktım. Bu gece beni aydınlatmak ona düşmüştü. "Ayrıca göbeğin sana pek yardımcı olmuyor. O ağaç senden birkaç beden daha küçük." Beklediğim gibi birkaç homurtu duyduğumda ağacın arkasına saklanan genç çocuk kendini açık etti. Titreyen bedenini gördüğümde sıkkın bir nefes bıraktım.
"Şu gözlerini çek üzerimden velet."dişlerimi sıkarak söylediklerim onu daha da korkutmuş gibi titremesi arttığında kendimden bir kez daha iğrendim. Üzerimde üniformam ile birçok çocuğun hayalini süslerken başka bir çocuğu benliğimle korkutuyordum.
"Korkacak bir şey yok. Bir tanıdık." Kaşlarımla arkamdaki mezarı işaret ettiğimde çocuk kalkan kaşları ile bana sanki bir hayaletmişim gibi bakmaya devam etti. "Ne var ulan?! Babamızın mezarına ziyarete geldik işte! Niye mezardaki benmişimde dirilmişim gibi bakıyorsun?"
Sağ elinin işaret parmağı titrek bir şekilde havalanıp arkamdaki açık mezarı işaret ettiğinde "Babanın mezarını mı kazdın yani?"diye sordu. Sanki çok normal bir şeymiş gibi sakince omuzlarımı silktim. "Senin mezarını mı kazmalıydım?"
"Hayır tabiki de!"diye cırladığında diğer eliyle hızlıca ağzına kapattı. "Abla Allah'ını kitabını seversen senin akşam akşam başka işin yok muydu ya?!"
"Niye lan? Bu akşam müsait değil miydi?"