Geceydi.
Camların buğusu, içerideki nefeslerin yükünü taşıyordu.
Gökyüzü kapkaraydı, ay bile görünmüyordu.
Ve yol... yol uzuyordu, bitecekmiş gibi değil; sürüklüyormuş gibi.
Arabanın içi gergindi.
Direksiyonu sıkan eller öfke taşıyordu.
Gözler ileriye değil, geçmişe bakıyordu.
Geri dönülemeyen bir geçmişe.
Ben arka koltuktaydım.
Küçüktüm. Sessizdim.
Ayaklarım yere tam basmazdı ama içimdeki korku, her şeyden daha ağırdı.
İnsan bazen yaşından büyük susar.
Ben öyle sustum.
Annemin eli elimdeydi.
Soğuktu. Titriyordu.
Ama sıkıydı.
Sanki elimden bırakırsa, her şey paramparça olacaktı.
Motorun sesi değiştiğinde anladım: hızlanıyorduk.
Dışarısı karanlıktı ama içeride daha koyu bir karanlık vardı.
Kırılmış kalplerin, yutulmuş çığlıkların karanlığıydı bu.
Bir ailenin son gecesiydi belki de.
Sonra bir ışık belirdi.
Kısa, keskin, göz kamaştıran bir beyaz.
Ve hemen ardından gelen ses:
Metal... cam... çelik.
Her şey havada süzüldü.
Zaman genişledi.
Ruhum bedenden bir adım önce savruldu.
Bir anda oldu.
Ve sonra...
Sessizlik.
Soğuk.
Ve kül.
Her şey kül olmuştu.
Bir ailenin geçmişi, geleceği, o çocuk...
Ben.
O an, orada bir çocuk öldü.
Hayatta kaldım, evet.
Ama o çocuk hâlâ o arabada kaldı.
Askeri gercek ailem hikayesidir
*
*
*
Tamamen deneme amaçlı yazılmış bir hikayedir tamamıyla kurgudur. Diğer hikayelerde bulunan klişelerden bazıları burdada bulunuyor ama tamamıyla bana aittir.
Resimleri Pinterestten asker fotoğrafı aratarak buldum diğer hikayelerdeki karakterler olabilir ama siz istediğiniz gibi hayal edebilirsiniz ben gözünüzde birazcık canlanmasını istediğim için koydum
*
*
*
İyi okumalar yorum yapmayı unutmayın sizin beğenip beğenmediğinizi anlamam için önemli hikayenin gidişatını belirler