Ankara'nın gri soğuğu... Karla örtülü mezar taşlarının sessizliğinde yankılanan bir türkü...
Yonca, daha çocukken annesinin suskunluğuyla, kardeşinin kırılganlığıyla büyüdü. Çok erken öğrendi acının, kaybın ve yalnızlığın ne demek olduğunu. Bir gece, hayatının en karanlık anında, kardeşini kaybetti. O günden sonra içindeki çocuk toprağa gömüldü; geriye yalnızca gerçeği ve adaleti arayan bir kadın kaldı.
Artık bir avukat. Dosyaların tozlu sayfalarında, tanık ifadelerinin satır aralarında kardeşinin izini arıyor. Ama bu sadece bir dava değil; bu, hayatıyla yüzleştiği, adaletle intikam arasında sıkışıp kaldığı bir yolculuk.
Yonca için her gün, bir soru daha demek:
Gerçeğe ulaşmak onu özgür mü bırakacak, yoksa daha da zincirleyecek mi?
Ve adaletin terazisi, gerçekten haklı olanın lehine mi çalışacak?
RI0616BF
*Abimin arkadaşı konulu mahalle kitabı
"Ah be küçük kız. Beni peşinden koşturmayı çok seviyorsun," dediğinde soluklanmak için durduğu kısa saniyede kaslı göğsü sertçe yükseldi.
"Koşma o zaman!"
Aramızdaki mesafeyi tek adımıyla kapattığında belimin arkasına avcunu yaslayıp esir aldı ve bedenimi kendine sertçe çekti. Göğsüm göğsüne çarptığında soluğum kesilerek başımı kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. Bakışları alev almışçasına yanıyordu.
"Dikkatimi hiç çekmemeliydin," diyerek sırtımı arkamdaki duvara yaslayarak gözlerimin önünü düşen saçımı çekerek kulağımın arkasına sokup yaklaştı. Dudaklarımızın arasında tek nefeslik yer vardı. "Bensiz bir hayatı unut. Seni almasına asla izin vermem!"
AŞK ONLARI ÇOK HABERSİZ VURACAK