Eylül, bu yaz yalnızca üç şey istemişti: Sessizlik, biraz bronzluk ve kimseye hesap vermeden denize girmek.
Ama otele vardığında karşısına çıkan bir yabancı, tüm planlarını dakikalar içinde yerle bir etti.
Matteo, yakışıklı ve bir o kadar da telaşlı bir İtalyan tatilci. Nazik, çekici... ve acilen bir yalana ihtiyacı var çünkü annesinin hastalığı ilerlemiş durumda ve son dileği oğlunu mutlu, aşık ve nişanlı olarak görmek. Matteo'nun gerçek sevgilisi ise ortalarda yok. Aslında çok yakınlarda olsa bile...
Eylül'ün kapısını çalan şey kader miydi, yoksa sadece yanlış zaman, yanlış yer miydi - henüz belli değildi ancak kendisini istemeden de olsa bu "sahte sevgili" rolünün içinde bulmuştu. Rol icabı takılan yüzükler, sadece kahvaltılarda tutuşulan eller, sahte öpücükler...
Ama duygular sahteyken rol yapmak kolaydır... Peki ya gerçek olduklarında?
☼ ☼ ☼
Kapıya yürürken " Geldim çatlama!" diye seslendim. Aceleyle bağladığım pareoyu düzeltmeye çalışırken kapıyı açtım.
Ve nefesim bir anlığına göğsümde takılı kaldı.
Karşımda yan odadaki İtalyan duruyordu. Elinde büyükçe bir valizle. Dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi, ancak bu ifadede yerine oturmayan, sahte bir şeyler vardı. Birden öne eğildi ve ben kendimi geriye çekecek zamanı bulamadan ve beni yanağımdan öptü. Kalbim hızlandı, yüzüm karıncalanmaya başladı ve kaşlarım, bu beklenmedik temasın etkisiyle istemsizce çatıldı. Yine de anın şokunu atlatamamış, İngilizceye olan hakimiyetimi aniden kaybetmiştim. Tam o sırada İtalyan, yumuşak bir tonda bir şey söyledi: "Ciao, amore."
alt tarafı arkadaşının abisinden izin alacaksın ne olabilir ki ya bu abi biraz👌🏻uyuz biriyse ne yapacaksın ama bilemezsin tıpkı kaderi bilemediğin gibi insanın içini de bilemezsin🇹🇷🐺