"Gerçek bir hayat hikâyesinden ilhamla..."
> "O gün, dağların üstüne sessizlik çökmüştü. Ne silah sesi vardı ne emir... Sadece saçlarından süzülen kana benzeyen kızıl bir tutku. Ben onun düşmanıydım. O benim celladım. Ama biz... biz birbirimizin aynasında kaybolduk."
Bir sabah saat 04.35'te, doğu sınırına yakın bir vadide başlayan operasyonda, Üsteğmen Zerda Elûhan, birliğinin en ön safında yer alır. Sert, disiplinli ve suskun bir askerdir. Üç yıl önce nişanlısı bir pazar yerinde patlayan bombayla paramparça olmuş; o gün aşkı gömmüş, acıyı silah gibi taşımaya başlamıştır.
Ama o sabah, her şey değişir.
Pusuda esir düşer.
Ve onunla göz göze gelir.
Arman Sîlavêr.
Terör örgütünün lideri.
İzini devlet bile süremezken, onu bir mağaranın içinde karşısına çıkaran tek şey kaderdir.
Birbirlerinden nefret etmeleri gerekirken, bir bakışta tanırlar birbirlerini.
Çünkü bu ilk karşılaşmaları değildir.
Yıllar önce bir geçici karakolun önünden geçen küçük bir kız, kırmızı saçlarıyla bir çocuğun hafızasına çakılmıştır.
O çocuk artık bir lider, o kız ise artık onun esiridir.
Ama bu sadece bir esaret değil.
Bu, saplantının, bastırılmış aşkın, inkârın, direnişin ve teslimiyetin hikâyesi.
---
"Porê Delala Min Sor e", gerçek olaylardan esinlenerek kaleme alınmış sarsıcı bir dramdır.
Bir askerle bir terörist arasında doğan imkânsız bağın, silahların sustuğu anlarda bile kalbin nasıl konuşabildiğinin, aşkın bazen bir ihanetten daha çok can yakabileceğinin romanı...
Bu kitap bir aşk romanı değildir.
Bu kitap, aşkın en karanlık şeklidir.
Bu kitap, affetmenin, direnmenin ve unutmanın mümkün olup olmadığını sorar.
> "Beni unuttuysan... saçlarının renginden vazgeçer misin Zerda?"
MARŞ İLERİ-
Karanlığın en derin yerinde, gökyüzünde parlayan tek bir ışık vardır: Kuzey Yıldızı. O, yol gösterir; düşene umut, yürüyene hedef olur.
Bir yanda gölgelerin ardında saklanan asker yüzleri... Kendi içlerinde bir savaş, dışarıda görünmeyen bir düşman. Diğer yanda ise al bayrağın altında birleşen umut, gökyüzüne doğru yükselen bir marş.
Ama bu yol kolay değildir. İhanetle sınanmış kalpler, sırlarla örülü kaderler ve düşmanların karanlık gölgeleri her adımda onları kuşatır.
Onlar yalnızca cephede değil, kendi içlerinde de savaşır. Kimi sevgiyi ihanetle yoğurur, kimi gözyaşını yüreğine saklar. Ama her şeye rağmen ilerlemek zorundadırlar. Çünkü geri dönüş yoktur; onların tek pusulası kuzeyde parlayan yıldızdır.
Ve işte orada, gece ile gündüzün, asker yüzüyle bayrağın birleştiği yerde başlar bu hikâye.
Bir marş gibi yükselir: sert, kararlı ve susmayan.
Bu sadece bir savaş değil... Bu, kalplerin, ruhların ve gölgelerin mücadelesi.
Ve adımlar tek bir sesle yankılanır:
Marş İleri.