[Dikkat! Bu kurgu, Özgür Balpınar'ın Portakal Çiçekleri kitabından esinlenilmiştir. Aynı cümleler ile ifade edilen bölümler olabilir!]
Burnumuzun ucunda portakal çiçeği kokusunun etkisiyle motorunuzu uzakta görünen evlere sürdük. Bir ip gibi uzayan toprak yol bulutlanıyor, yanından geçip gittiğimiz çayırlar, çimenler ve ağaçlar bize selam duruyordu. Bize selam duran başka bir ağacın, tepedeki yalnız bir ağacın yanından geçtik sonra. Kurumuş bir ağaçtı. Yol üzerine, nehrin yukarısındaki tepede bir başına kalmıştı. Bu civarda sık bulunan şu bodur ağaçlardan bile yoktu yanında. Çakırdikenlerle çevrelenmişti. Bu ağacı daha önce gördüğümden emin değildim. Yanından geçip giderken bile bakışlarım hala ağaçta takılı kalmış bir halde, tuhaf duyguların içindeydim. Onu bugünde dek fark etmemiş olduğuma üzülmüş, içerlemiştim. Abime işaret ettim ağacı. Fikrini merak ediyordum.
"O ağaç ölmüş bir ağaç" dedi bana.
"Niçin ölmüş olsun ki? İşte orada duruyor, kökleriyle toprağa tutunuyor," dedim.
"Ağaçlar sessizce ölür sersem! İnsanlar gibi devrilip düşmezler. Yarın bir gün onu zaten keserler," diyerek konuştu abim.
Motorumuz uzaklaşırken sessizce son bir kez dönüp ağaca baktım. Kurumuş bir ağaç olsa bile abimin söylediği gibi kesilecek olmasına üzüldüm. Gerçekten ölmüş bir ağaç mıydı? Yaşama dönmesinin bir yolu var mıydı? Belki bir gün gelip onu ziyaret edebileceğimi söyledim, daha doğrusu bu düşünceyi içimden geçirdim. Beni duyduğundan emindim.
Kim bilirdi ki o verdiğim sözün sonrasında o ağacın altında buluşma planladığımız, kendim büyütüp isim verebileceğim ve bakım yapabileceğim imkana sahip olmama neden olan o kişiyle tanışacağımı?
"Beni öldürene kadar devam et, Taehyung. Denediğini görmek eğlenceli olacak."
! 01.07.2025
for jeonvlai ☆
[rivals/enemies to lovers,
genius vs genius & harvard au]