Hikaye fikrinin çıktığı zaman: 2008
Üç ayrı kitaptan oluşuyor.
Ayrı ayrı yayınlamamamın nedeni ise aslında o kadar da ayrı kitaplar olmaması. Aynı evren, birbirini tanıyan kişiler ve devam öyküleri çünkü.
Ayrı ayrı isim verip ayrı kitap dememin nedeni ise; Başrol (Anlatıcı) ve tür değişiyor.
Birinci Kitap: KALBİNE FISILDAYAN İYİLİK
Tür: Duygusal, romantik, manevi
Başrol: Maria
İkinci Kitap: ENKAZIN KIZI
Tür: Dramatik, psikolojik, gerilim, aksiyon
Başrol: Elif
Üçüncü Kitap: HUDUT FEDAİSİ
Tür: Aksiyon, askeri drama, romantik, dramatik
Başrol: Ahmet
Spoiler olmasın diye sadece ilk kitabın tanıtımını bırakıyorum buraya.
Kalbine Fısıldayan İyilik
Hayatın anlamını arayan bir kadın.
Geçmişinin gölgesinde yaşayan bir adam.
Ve onları savaşın ortasında birleştiren kaderin kırmızı ipliği...
Bazen en büyük arayış, en tehlikeli yollardan geçer.
Londra'nın prestijli gazetelerinden birinde çalışan Maria Halloway, sahip olduğu her şeye rağmen ruhundaki boşluğu dolduramaz. Ancak onu harekete geçiren asıl şey, en yakın arkadaşı, kardeşi gibi sevdiği Emma'nın Libya'da kaçırılması olur.
Emma'yı kurtarmak için her şeyi göze alıp savaşın kalbine daldığında, karşısına gölgelerde yaşayan ve kendi sırlarının yükünü taşıyan bir adam olan Yusuf Karahan çıkar. Yusuf, sadece Maria'nın kurtarıcısı değil, aynı zamanda ruhunun unuttuğu bir dili konuşan, kalbinin aradığı sükunetin adıdır.
Farklı dünyalardan gelen bu iki yaralı ruh, savaşın ve sırların gölgesinde filizlenen bir aşka tutunurken, Yusuf'un yıllardır aradığı kayıp bir sırrın, Maria'nın en yakınına uzandığından habersizdirler.
Onlar... ateşle barut gibiydiler. Bir araya geldiklerinde yanmamak imkânsızdı. Cihan ile Alya'nın hikâyesi başından beri imkânsızdı; yasaklarla, engellerle, göz göze geldiklerinde bile içten içe yanan bir tutku ile örülmüştü. Birbirlerini sevmekten vazgeçemediler ama yan yana durmaları bile felaketi çağırıyordu.
Cihan için Alya dokunulmazdı. Elini uzatsa yanacağını biliyordu, ama kalbi her defasında ona koşuyordu. Alya ise kendi içinde fırtınalar taşıyordu; hem sevgisinin büyüklüğüyle hem de anneliğinin ağırlığıyla. Onu vazgeçilmez yapan şey belki de buydu: ulaşılmaz, yasaklı ve bir o kadar da gerçek oluşu.