Trabzon'un yüksek, sisli dağlarında, karanlık bulutlar yavaşça gökyüzünü kaplıyordu. Soğuk rüzgar ağaçların dallarını yalayıp geçerken, toprağın nemli kokusu havaya karışıyordu. Taş duvarın gölgesinde, hafifçe titreyen ağaçlar altında, birbirlerine meydan okurcasına durmuşlardı.
Barçın'ın gözleri, Mira'nın bakışlarında kaybolmuştu ama sözleri sertti.
"Beni anlamaya çalışıyorsun, ama anlamıyorsun. İçimdeki karanlığı, seni ne kadar yaktığını göremiyorsun. Sana karşı hissettiklerim hem en büyük öfkem, hem en derin zaafım."
Mira, titrek nefesler alarak yerinden kıpırdamadan cevap verdi:
"Öfken bensem, zaafın da benim. Ne kadar kaçarsan kaç, beni hep peşinden sürüklüyorsun. Düşman olsak da kalbimiz aynı ateşte yanıyor."
Rüzgar, ikisinin arasında dolanıyor, sözcüklerin arasına karışıyordu. Barçın bir adım yaklaştı; gözlerindeki ateş ve buz birbirine karışmış gibiydi.
"Bu nefret yok edici değil, Mira. O nefret, tutkuyla yoğrulmuş bir yangın; seni yok etmek isterken aynı zamanda sana bağlanıyor."
Mira gözlerini kısarak karşılık verdi; sesindeki sertlik, kırılganlığın gölgesini taşıyordu:
"Belki de biz, birbirimizin en karanlık yanı... Ve o karanlıkta kaybolmak istiyoruz."
Gökyüzündeki bulutlar ağırlaşırken, etraflarını saran sis içindeki soğuk, onların arasındaki yanmayı daha da keskinleştiriyordu.
Pisikolojin , sağlam zihnin güçlü ise oku.
Hikayede haz alacaksın ama bu hazdan utanacak kendini suçlayacak, belki içindeki pisikopat'ı yada mazoşist'i görecek pişman bile olacaksın.
Seni sarsacak bana inan , ama içinde engel olamadığın bir arzu ile okuyacaksın.....
Hadi cesaretini topladı isen gel.....