Hayata nasıl geleceğimizi, neyin ortasına düşüceğimizi bilemiyorduk. Adımlarımız karanlığa değdiğinde, umut mu yoksa kâbus mu gelecekti?
İrâ, Korvurallar'ın ilk ve tek kızıydı. Gözlerini karanlığa açmış ve devamında da hep karanlık görmüştü. Ailesi karanlığın en dibinden geliyordu. İrâ doğdu doğalı hep kısıtlanmış, hep eğitim görmüştü. Zaman geçtikçe duygularını kaybetmiş ve kalpsizleşmişti.
Ama İrâ'nın içinde hâlâ bir kıvılcım vardı; öyle gizli, öyle derin ki, ne ailesi ne de eğitimleri onu tamamen söndürebilmişti.
O kıvılcım, yalnızca gecenin en sessiz anlarında, yıldızların bile kaybolduğu yerde parlıyordu.
Bir gün, o karanlık duvarlar arasında, İrâ beklenmedik bir fısıltı duydu; ne düşmanından ne de dostundan geliyordu bu ses-kendi ruhundan yükselen bir çağrıydı.
Ve o çağrı, onu sadece kendi içinde değil, dünyada da yeni bir yolculuğa sürükleyecekti.
Ama bu yolculuk, sadece İrâ'nın değil; karanlıkla aydınlığın, sevgiyle nefretin, geçmişle geleceğin de çatışması olacaktı.
Yakın gelecek olarak tanımlanan zamana geldiniz. Evet, yıl 2048.
Dünyamızın ise büyük bir sorunu var.
Dünya'nın sorunu şuan endişelendiğiniz hiçbir şey değil. Su kıtlığı çekmiyoruz, suyun yerine geçen bir sıvı üretildi.
Açlık mı? Hayır,şu an herkes az çok yemeğe ulaşabiliyor çünkü nüfus on iki milyardan yedi milyara düştü.
Küresel ısınma? Ozan tabakasının kendini yeniliyor artık. Uzaylılar? Bulundular ama hala tam olarak kanıtlanmadı.
Peki nedir sorun,neden 1790 yılında gibi hissediyoruz? Monarşiler... Tüm dünyada siyasal bir çöküklük yaşandı ,tam on yıllık bir savaş...
Yeni devletler ve yeni monarşiler.
Ya biri gelirse ve on yıllık savaşı tekrar başlatırsa?
Distopik ama bir o kadar romantik Gölge Dansı'na hoşgeldiniz.