1 YOLCULUK BAŞLIYOR
insanın ayak seslerini tanımaz mıyım? Siz de çok iyi bilirsiniz Pyotr Andreyeviç, Karaderililer önceden uyarmadan saldırıya geçerler;daha geçenlerde bir nöbet noktasına silahsız saldırmışlar, gözü kapalı makineli tüfek ateşinin üzerine doğru yürümüşlerdi. Ama şimdiki hemen tabanları yağladı. Ürkek bir hayvan olmalı.””Pekâlâ Artyom! Yine senden kurnazı yok. Ama emirleri aldın mı, en azından onlara uy ve fazla düşünme. Belki de bizi gözleyen biriydi. Sayıca az olduğumuzu gördü ve bizi gafil avlamak istedi. Sonuçta hepimizin canına okuyacaklar, her birimizin boynuna bir bıçak, sonra da aynen Poleşayevskaya’da olduğu gibi bütün istasyonun kökünü kurutacaklar. O da niye? Domuzu zamanında öldürmedin diye! Sadece dikkatli ol, gözünü dört aç. Gelecek sefere seni arkasından tünele göndereceğim haberin olsun!..” yaşamıyor. Daha doğrusu yaşamıyordu. Herneyse birden bire ortadan yok oldular. Bir müfreze yola çıkıyor ve toz oluyordu. Önce yolda oyalandıklarımı zannettiler, çünkü tünel buradaki gibi dönemeçliydi bu düşünce Artyom’a ürkütücü geldi istediğin kadar aydınlat, ne nöbet noktasından ne deistasyondan hiçbir şey görünmüyordu. Herne olduysa müfreze yok olmuştu; yarım saat,bir saat, iki saat. Peki, nereye kaybolabilirlerdi? En fazla bir kilometre uzak-laşmışlardı, daha uzağa gitmeleri yasaklanmıştı, üstelik akılsız da değillerdi. Sonunda arkalarından bir arama birliği gönderildi.Etrafı uzun uzun aradılar, seslendiler, hepsi boşuna. Yok olmuşlardı. Kimsenin hiçbirşeyi görmemesi aslında normaldi. Asılkorkunç olan ise, kimsenin hiçbir şey duymamış olmasıydı, tek bir ses bile. Ve izlerde yoktu.”Artyom, Pyotr Andreyeviç’in olayı anlatmasını istediğine neredeyse pişman olmuştu.
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.