Silah patladı. Kurşun, alnının tam ortasından geçti. Zaman, o an yavaşladı düşen bedenin gözleriyle son kez buluştuğunda kalbi parçalandı. O gözler... bir zamanlar güldüğü, en çok güvendiği, en çok sevdiği kişiye aitti. Şimdi ise boş, donuk ve cansız bakıyordu.
Kızın elleri titredi, parmakları hâlâ silahın soğuk metalini kavrıyordu. Yağmur, açık saçlarını yüzüne yapıştırmıştı. Çaresizliği bir çığlık gibi boğazında düğümlendi ama koşmaya başladı. Birkaç adım sonra sendeleyip yere kapaklandı. Arkasından, delici bir sesle adını haykırdılar. Yutkundu, gözyaşını bastırdı, silahı daha sıkı kavradı. Son bir bakış atmadan ayağa fırladı ve siren seslerinin gölgesinde hızla uzaklaştı.
O en sevdiğini öldürmüştü.
Bir kurşunla.
Siz hiç en sevdiğinizin hiç acımadan size ben 'ben yaşamayı çok seviyorum' demesine ramen gözünün yaşına bile bakmadan öldürdünüz mü?
Üç yıl aynı evde nefes alıp aynı hayali kurduğu adam, bir sabah hiçbir şey söylemeden çekip gittiğinde...
Dünyası sessizce çökmüştü.
İki ay boyunca kimse bilmedi acısını.
Ne nedenini öğrendi, ne o geri döndü.
Sadece sustu... sustukça parçalandı.
Yeni görev yeri ona bir kaçış olacaktı.
Ta ki karşısına komutanı olarak çıkan o adamı görene kadar-
Eski kocası.
Hiçbir açıklama yapmadan bırakan...
Ama unutmamış olan.
İkisi de konuşmadı.
Görev susmayı gerektiriyordu, kalpleri ise bağırmayı.
Tam uzak durmaya çalışırken, genç kadın hayatının en büyük gerçeğiyle yüzleşti:
Hamileydi.
Ve yeniden sarsılan dünyasına bir darbe daha geldi-
Yıllardır ölü sandığı gerçek ailesi ortaya çıktı.
Yarım kalan her şey, bir anda yeniden şekillenmeye başladı.
Acılar, hesaplaşmalar, kırgınlıklar...
Ve küllerin altına gömülmüş ama hiç sönmemiş bir aşk.
Bu, terk edilen bir kadının ayağa kalkışının;
pişman bir adamın yeniden sevmeyi öğrenişinin;
ve her şeye rağmen birbirine dönmeyi başaran iki yarımın hikâyesi.
Çünkü bazı aşklar bittiği yerde değil... yeniden başladığı yerde tamamlanır.