"Unutulmayan bir sevdanın kanlı hikâyesi."
Bir asker ve bir doktor kötü bir başlangıç, unutulmayan bir sevda.
Biri, elinde tuttuğu maskeyle kendi gerçeğinden kaçıyor;
diğeri, sessizliğiyle en büyük çığlığını atıyor.
Issızlığın ortasında çürümeye terk edilmiş bir ev...
Duvardan duvara sinmiş sırlar, fısıltılara karışan karanlık.
Gölgelerin arasında kalan kalpler,
birbirine dokunamayan eller,
yarım kalmış cümleler...
Belki de en derin yalnızlık,
göz göze geldiğinde,
maskeler yere düştüğünde başlayacak.
Bir bakış, yılların sessizliğini paramparça etti.
Onlar birbirlerine yaklaştıkça, geçmişin zincirleri daha da gürültülü kopuyordu.
Ay ışığı, hem yol gösteren hem de gizleyen tek tanıktı.
Ve bu hikayenin sonunda kan lekesi olmayan 2 şey vardı; bir vesikalık ve bir fular.
Metruk...
Her terk ediliş, ya bir başlangıçtır ya da sonun habercisi.
"Tek bir sorunun cevabını istiyorum." dediğinde o kadar netti ki, artık aramızdaki mesafe sadece fiziksel değil, duygusal olarak da büyümüştü. "Bu piçle aranda ne var?"
Duraksadım. İşte bu, cevabını benimde bilmediğim bir soruydu. Gözlerinin içine bakmakla yetinirken sessiz kalmam onu daha da öfkelendiriyormuş gibi çenesi kasıldı. "Karaca," dedi dişlerinin arasından. "Sevgilin mi?"
Sevgilim değil demek istedim ama yapamadım çünkü bu işleri daha beter bir hale sokardı. Sevgilim demek istedim ama onu da yapamadım çünkü içimde bunu söylememi engelleyen bir şeyler vardı. Yardım dilenircesine baktım sadece mavi gözlerine. Zihnimde büyük bir duygu seli vardı. Boğuluyordum. Anlaması gerekiyordu. Neden anlamıyordu?
Beni her zaman konuşmasam bile anlayan adam şimdi anlamıyordu. Ya da belki anlamak istemiyor, ağzımdan sevgilim değil cümlesini duymak istiyordu.
.
.
.
.
.
Oğuz & Karaca.