Ecem Payidar'ın hikayesi, sırlarla örülü bir kasabada başlar.
Savcı olarak adaletin peşinde koşan Ecem, kendi ailesinin karanlık geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalır. Geçmişin gizemleri, unutulmuş acılar ve ihanete rağmen, kalbindeki güç ve umutla ayakta kalmaya çalışır. Yanındaki dostları ve beklenmedik düşmanları arasında, hem kendi iç dünyasıyla hem de dış dünyadaki tehlikelerle amansız bir mücadeleye girer.
Kutay, Görkem. Kalender ve diğer karakterlerin hayatlarına dokunan bu derin ve duygusal yolculukta, Ecem'in gerçek anlamda özgür olabilmesi için her şeyi sorgulaması gerekecektir.
Sırlar gün yüzüne çıktığında, herkesin bir tercihi olacaktır: Ya teslim olmak ya da savaşmak...
"7 Aralık 2007 Yazgı dünyaya geldi ve sen tüm mektupları yaktın."
Kadın "Mektuplar..." diye fısıldadı.
Adam onu duydu "Sen o mektupları yaktın."
Adam ağır adamlarla uzaklaşırken kadın tek birşey söyledi. "Ben o mektupları yakmadım. Asla yakmayacağım"
Adam hiçbirşey duymadı. Son kez gördüğü kadına arkasına dönüp bir daha bakmadı.
Kadın gözden kaybolasıya kadar onu izledi. Adam gözden kayboldu. Kadın arkasını döndü ve ayağına karların çarptığı yolda yürümeye başladı. İçinden o ana dair tek dediği " 7 Aralık 2007 ben o mektupları yakmadım." oldu.
İkiside birdaha o günü hatırlamadı.
Bu hikayede geçen olay, kişi, yer ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.