Hazan, özgürlük hayallerini yıllarca gizlice büyütmüştü. Kazandığı üniversite, onun özgürlüğe attığı ilk adım olacaktı. Ama doğduğu topraklar, okunan kitaplardan çok, yazılan kaderlere inanıyordu. Babasının dayattığı evlilik kararı, onun tüm geleceğini silip atmak üzereydi. Ancak işler babasının istediği gibi gitmedi. Bir adam ona elini uzattı, isteme günü onu kaçırdı.
Kaçıranı bir yabancı değil, aslında onu sessizce anlayan bir adamdı.
Bu bir aşk değildi. Bir plan, bir kurtuluş anlaşmasıydı.
"Üniversiteyi bitir, sonra istersen yolumuza ayırırız..."
Ama bazı yolculuklar, başladığı yerde bitmez.
Ve insan bazen sadece kurtulmak için değil, kendini bulmak için kaçar.
İki tanıdık yabancı, bir nikâh, onlarca sır ve adı konmamış duygular arasında...
Hazan, ne babasının hükmüne boyun eğdi, ne de geleceğin kapısını aralamaktan vazgeçti.
Bu yalnızca bir aşk hikâyesi değil.
Bu, geçmişin gölgesiyle kendini bulmaya çalışan bir kadının ve yıllarını o kadını beklemeye adayan bir adamın hikayesi.
•
Bu kitapta bahsi geçen kurumlar, kişiler, olaylar ve yaşananlar tamamen hayal ürünüdür. Gerçeği yansıtmamaktadır.
"Geçecek mi peki?" Diyebildim yalnızca hafif çıkan sesimle. Yüzüne bakmak istemiyordum çünkü eğer bakarsam, gözlerinde duymaktan korktuğum cevabı görmekten çekiniyordum.
"Geçmeyecek," dedi dudaklarından dökülenlerin yüreğimi bin bir parçaya ayırdığından habersizce. "Ama alışıyor insan."
"Sen alıştın mı?" Dedim.
"Alıştım." Dedi.
"Nasıl peki acıya alışmak?" Bir süre öylece gözlerime baktı. O an anlamıştım. Gözleriyle konuşup anlatmaya çalışmasını gerektirecek kadar zordu belki de onun için sorduğum sorunun cevabı.
Gözlerinin çırpınışına daha fazla dayanamayıp önüme döndüğüm sırada aramıza bıçak gibi saplanan gerçek dudaklarından dökülüverdi.
"Ölüm gibi."
Acı biz gibiydi demek ki...