
İnsan kalbi, en çok da en yakınıyla çatıştığında ağırlaşır. O gün evin duvarlarında yankılanan ses, bir anneyle kızının nesiller boyu süren o aynı kavgasının başka bir tekrarından ibaretti. Annesi, kızının umursamazlığını, her şeye kayıtsız bakışını, hayatın kıymetini bilmeyişini görmüş; içindeki öfkeyi yorgun bir siteme dönüştürerek söylemişti. "Sen eski zamanda yaşasaydın Ravza... bu günlerin değerini bilirdin." Ama gençlik, çoğu zaman geçmişin ağırlığına kulaklarını kapar. Kız, annesinin sözlerini bir kıymet olarak değil, bir zincir olarak duydu. Dudaklarının kenarında küçümseyici bir gülümseme belirdi; sesini kısmadan, öfkesini saklamadan basamaklardan aşağı indi. Merdivenlerin sonunda elini rastgele duvara sürttü. O sırada olup biten, sıradan bir çarpışın çok ötesindeydi. Taşın soğukluğu bir anda değişti; derinlerden yükselen görünmez bir güç, onun parmaklarını kavrayarak içeri çekti. Bir anlık ürpertiyle duvar taş olmaktan çıktı, dalgalanan bir perdeye dönüştü. Ve genç kız, henüz neye sürüklendiğini bilmeden, gözle görülmeyen bir elin kuvvetiyle içine çekildi. Geride annesinin sözleri yankı gibi kaldı; önünde ise zamanın ötesine açılan karanlık bir kapı vardı.All Rights Reserved
1 part