Bir ölüm...
Bir töre...
Ve birbirine zincirlenmiş iki kader.
Biri karanlığın içinde ağır bir sır taşır, her gün biraz daha tükenir.
Diğeri aydınlığın ardında özgürlüğünü arar, zincirleri kırmak ister.
Onları bir araya getiren şey ne aşk, ne de istek...
Sadece susulmuş sözler, gizlenmiş yaralar ve kaçınılmaz bir yolculuk.
Kimi geceler ölüm, kimi günler aşk yanlarına oturacak.
Ve onlar, en çok birbirlerinden sakladıklarıyla yüzleşecekler.
Karan ve Güneş...
Karanlığın gölgesinde, ışığın kırıldığı yerde doğan bir hikâye.
"Fakat bir Anka büyüyor bu konakta, şimdilik minik bir serçe"..
Saniyeler, dakikalar, günler hatta aylar bir rüzgar gibi geçiyor. Bu gizli imkansızlıktan doğan yasak sevgi içlerine işliyordu her geçen gün Alya ve Cihan Alboranın. Kaderin görünmez bağları onları birbirine çekerken, aralarındakı inkar edilmez şehvet duygusu tenlerini cayır cayır yakarken kim olacaktı bu hikayenin yananı? Yoksa küllerinden doğanı...
Uzak Şehirden esinlendi ama..