Saat 11:59.
Gecenin tam eşiği. Ne dünün kalıntısı, ne yarının başlangıcı.
Sokağın başında ayak sesleri yankılandı. Taş döşeli zeminin üzerinde, gecenin sessizliğini delen ince bir tıklama... Kadın topuklu ayakkabılarıyla yürüyordu. Siyah elbisesi tenini zarifçe sarıyor, her adımında gecenin kendisi gibi bir zarafetle salınıyordu. Gökyüzü yıldızsız, şehir nefesini tutmuştu.
Adam onu karşıdan izliyordu. Siyah takım elbisesi, kravatı hafif gevşemiş. Ellerini cebine sokmuş, bakışları karanlığa sinmişti. Onun geleceğini biliyordu. Belki de sadece hissetmişti. Ama oradaydı. Tıpkı her zaman olması gerektiği gibi.
"Saat kaç?" diye sordu kadın, dudakları kıpırdamadan. Gözleri adamın gözlerinde değildi. Omzunun arkasındaki karanlıkta bir şey arıyor gibiydi.
Adam cevap vermedi. Bunu söylemek için çok geç, anlamak için çok erken bir andaydılar.
Saat, 11:59'da durmuştu.
Ve bazı hikâyeler, tam da zamanın durduğu yerde başlardı.
...
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki yıl önce de teşebbüs edilmişti. Çok büyük bir prodüksiyonla, tüm dünya devletlerinden alınan izinle gizli bir proje başlatılmıştı: Dil yoksunluğu deneyleri.
Diğer bir adıyla, yasak deneyler.
*BU HİKAYEDE GEÇEN OLAYLAR, KİŞİLER VE KURUMLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEKLİKLE HİÇBİR BAĞLANTISI BULUNMAYIP BÜTÜNÜYLE KURGUDAN İBARETTİR.*