Bir insanın kaderi o daha dünyaya gelmeden belli olur. Ne olacağı, nasıl bir hayata sahip olacağı ve ne tür olaylara karşılaşacağı. Her şey ama her şey, tohumu dahi atılmamışken bellidir. Hiçkimse kaderinin önüne geçemez. Başına gelecek kazaları engelleyemez. Kaderde varsa her şey gerçekleşmek zorundadır. Siz istesenizde istemeseniz de onu yaşamak zorundasınız. Ve kader, bu hayatta bazılarını gafil avlar. Hiçbir suçunuz yokken, hayatınızdan herşeyinizi alabilir.
Ne olduğunuzu hiçbir zaman tam olarak bilemezsiniz. İyi biri, kötü biri sıradan biri... Ama belki de sizin farkında bile olmadığınız, fakat milyonlarca kişinin beklediği ve onların hayatlarının iplerini elinde tutan birisi olabilirsiniz.
Asel...
Kendinden habersiz bir kız. İçindeki güçten habersiz bir kız. Ne olduğunu bilmeyen bir kız!
17 yaşında... O, sıradan bir ailenin kucağında bambaşka birisi. O, şuan yaşadığı hayattan farklı bir hayata geçebilecek beklenen kişi...
Hayatının en olmadık yerinde başına gelmiş bir facia. Ruhunu derinden etkileyen bir olay. O, karşılaştığı kişileri asla unutamayan biri. O, hafızasına kazınmış olayları hergün hatırlayabilen ve acı çeken biri. Herkesin içine kapanık ve şizofren olarak gördüğü bir kız, o. Kimseyle arkadaşlık kurmayan ve karanlıktan korkan birisi, o. Ama daima kendini güvende hissetiren bir dosta sahip, o. Kim olduğunu bilmediği bir dosta sahip...
Etrafında neler döndüğüne dair bir fikri olmayan ve sürekli tuhaf şeylere tanık olan birisi. Ama artık onunda herşeyi öğrenme vakti geldi. Kim olduğunuzu bilmeyebilirsiniz. Fakat önünde sonunda bu hayatta nasıl bir yere sahip olduğunuzu öğrenirsiniz...
Ve Asel'in kim olduğunu öğrenme vakti gelmiştir.
Asel gerçek kimliğini sürdürmek, ona düşen sorumlulukları yerine getirmek ve beraberinde gelen intikamını almak için bambaşka bir dünyanın içine sürüklenir.
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler daima onun boynunu süslemiştir. Lüks içinde yaşarken hayatta istediği her şeye kolayca sahip olmuştu. Üzerine titreyen iki abisi, onu hep güldüren kız kardeşi, iyi bir yengesi ve onu sürekli çıldırtan bir hizmetçisi varken hayat ona karşı fazlasıyla cömertti.
Tüm bunları ne bozabilirdi ki?
Bir gece korkunç bir ritüele kurban edildiğinde gözlerini bambaşka bir dünyada açar. Orta Çağın hiyerarşisinin içinde kalmışken eve dönmek hiç kolay değildi. Kendi dünyasında bir öğretmenken Ölümsüzlerin akademisinde bir hizmetçi olunca, sınıf farkının acımasız gerçekleriyle yüzleşir. Burası onun dünyası değildi, burası barbarların hüküm sürdüğü Araftı ve o, hayatta kalmak istiyorsa lüks alışkanlıklarından ödün vermeyi öğrenmeliydi.
***
"Medeniyet yoksunu, vahşi barbar!" diye ona sesimi yükselttiğimde çatılan kaşları umurumda bile değildi. Tüm gün kuyudan su çeken o değildi.
"Şu sivri dilin bir gün başına bela olacak." Sert bakışlarla beni uyardıktan sonra merdiveni işaret etti. "Kahyadan fırça yemek istemiyorsan işinin başına dön."
"O kadın bir cadı." Ondan bahsederken bile tiksintiyle yüzümü buruşturdum. "Bence benden nefret ediyor."
"Hayret." Kaşları alayla yukarı kalktı. "Oysaki çok sevilesi bir kadınsın." İğneleyici sesiyle ters ters ona baktım. "Sizde öyle Savcı Bey," dedim oyunbaz bir ifadeyle. "Sizi görenlerin yüzünde güller açıyor."
"Bunu inanarak söylemiyorsun."
"Tabii ki inanarak söylemiyorum."
Gülerek bana ikinci kez merdiveni işaret etti. "İşinin başına dön aksi taktirde yarın seni sınıfıma almam. Bir hizmetçiye ders verdiğim için yeterince sorun yaşıyorum."
Bu vahşiler kendi dünyamda ne kadar zengin ve asil olduğumu anlamak istemiyordu.