Gerçek olmayan sevgiler, sahte maskeler gibi hayatımıza sızar. Kimi zaman güzel duygularla başlar, ama sonrasında gerçeklerin acı yüzüyle karşılaşırız. O an, aşkın yalnızca geçici bir tatmin, kısa bir heyecan değil, bir aldanış olduğunu anlamaya başlarız.
Aşk, tek başına bir şey değil. Aşk, iki kişinin karşılıklı inşa ettiği bir dünyadır; fakat bazen bir tarafın çökmesiyle, her şey yerle bir olabilir. Yalnızlık... iki kişilik yalnızlık mı?
Evet, bir yerden sonra birbirini anlamayan iki insanın yanındayken, insanın yalnız hissetmesi de bir çelişki, bir yıkım.
Gülücükler... Ne de olsa, hayat bir gösteriye dönüşebilir. İçindeki boşlukları başkalarının gözlerinden kaçırmak için sahte gülücüklerle donatır insan kendini.
"Neşeli biri" olmak kolay değildir. Neşelilik, aslında çoğu zaman hislerin, duyguların saklanmasıdır. Bir süre sonra, bu maskeyi takmayı o kadar iyi öğrenirsin ki, kendini bile unutabilirsin.
Ve bir gün, neşenin ardında kim olduğunu soran bir ses duyduğunda, gerçekten kim olduğunu unuttuğunda, korkarsın.
Hissiz kalmak... bu, belki de en tehlikelisi. Kendini korumak için duygu ve düşüncelerini bir kenara bırakır, bir duvar örersin.
Ama duvarlar bir süre sonra seni de içine hapsetmeye başlar. O yüzden gerçek aşk, bir başkasını değil, önce kendini anlamakla başlar.
Kendini sevmek, kendi içinde huzur bulmak, öyle kolayca değil... zaman alır. Ve belki de senin dediğin gibi, bazen insanlar aşkın peşinden gitmek yerine, önce kendilerini bulmalılar.
Yalnız kalmıştım, kimsesiz hissiz kadın olarakta ölücektim. Ben buydum. Yaşamam gereken hayat buydu. İyi olmayı hak etmiyordum.
İyi de neden...?
Tanıtım..
"Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen ,
Neredesin sen , "
Adamın tok sesi mekanın içinde yankılanırken , gözlerini kısmış elinde ki bağlamının tellerine vuruyordu.
"Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor
Hiçbir tabip şu yarama merhem olmuyor . "
Onu dinleyen insanlar sesinin güzelliği kadar adamın etrafına yaydığı muazzam güçlü aurasına da kapılıp gidiveriyordu.
Onu uzaktan izleyen biri daha vardı...
Genç kadın yüzünde ki tebessüm ile uzaktan uzağa izliyordu , kalbini avuçlarının arasına bıraktığı bu adamı. Zaten onu hep böyle uzaktan uzağa izliyordu. Ateşe çekilen pervaneler gibi gün be gün onun ateşine çekilmiş ve yanıp kül olmuştu ama adamın onu gördüğü yoktu. Burada ki varlığından haberdar olduğundan bile emin değildi. Gerçi onun gibi bir adamın kendisine bakmasını beklemiyordu ama yanıyordu işte kadın , bu adamın aşkı , ses, bakışları ve kokusu onu yakıyordu .
Her gün her gün yeniden doğup ölüyordu sanki Prometheus gibiydi. Onun gibi ölüp tekrar diriliyor ve ertesi gün tekrar ölüyordu ama onu öldüren bu adamın ta kendisiydi. Zaten en büyük imtihanları hep en sevdiklerimizden görmez miydik ?
Ama sevdaydı bu , istese de - ki istemiyordu - vazgeçilmezdi ki bundan . Böylece kadın her gün her gün bu adamın aşkıyla yanıyordu .
#romance katagorisinde 1. 🌺 (13.06.2019)