Aris Vahanian... Yirmi sekiz yaşında, buzdan bir kalbe sahip. Gözleri, içinde fırtınalar kopan bir denizi andırıyor, ruhu ise karanlık sırlarla örülü bir kale. Bu dünyada tek bir kuralı var: istediği her şeye sahip olmak.
O, sıradan bir hayat süren, henüz yirmisine yeni basmış genç bir kadın. İsimsiz. Tıpkı bir kelebek gibi, etrafındaki tehlikelerden habersizce kanat çırpıyor. Küçük bir kafede, hayatının en sıradan gününde, kaderi en beklemediği şekilde Aris'in gözlerine takılıyor. O an, bir avcı ve avı arasındaki tehlikeli oyun başlıyor.
Aris için bu sadece bir takıntı. O, her şeye gücü yeten, dokunduğu her şeyi değiştiren bir adam. Kızı, kendi karanlık dünyasına çekmek için sabırla, sessizce plan yapıyor.
Peki ya genç kadın? Masumiyetinin bedelini ödeyecek mi, yoksa onun bu karanlık dünyada filizlenen tek ışığı mı olacak? Kırık Kelebekler, bir mafya liderinin saplantılı arzusuyla, masum bir ruhun kaçınılmaz buluşmasının hikayesi.
Kader, bazen en beklenmedik anda ağlarını örer. Bu hikayede, biri kafese girmeye mahkum, diğeri ise bu kafesin demir parmaklıklarını örmeye...
"Bana bak kızıl bela! Bir daha seni çevremde görmeyeceğim! Yoksa çok fena olur!"
"Ne kadar fena göstersene..." dedim başımı dik tutarak. Uzun boyuna yetişmek ne yaparsam yapayım, şu anda pek mümkün görünmüyordu...
"Kızım sen ne tür bir bela olduğunun farkında mısın? Az önce senin yüzünden mahvoldu her şey!" Ellerini saçlarına geçirdi. Sinirle soluyor ve hatta bana öfkeyle bakıyordu.
Bilmiyordu ki şimdi sinirle baktığı kadın, ilerde çocuklarının annesi olacaktı...
Ah gelecekteki kocam...
"Bir şey söyle Eris! Yanlışlık oldu falan de ama bir şey söyle!"
"Seni seviyorum!"