"Seviyorum seni."
"Anlamadım?"
"Anlamana gerek yok, yaşayacaksın."
Gözlerine baktığımda beni seven değil, derinliklerine kadar öfke duyan bir adam görüyordum. Ya gözleri yalan söylüyordu, ya da sözleri.
Yalancı bir insan olmadığını biliyordum, dürüst bir insan olmadığından da oldukça emindim. Ortası bir adamdı, işlerin gidişatına göre kendi yolunu belirlerdi. Peki benim onun yolunda ne işim vardı?
"Gözlerime bak! Ben senin düşmanın değilim. Senin için ona düşman oldum. Sana kızgın değilim, kırgınım sadece. Benim yerime ona gülümsediğin, dokunduğun, sevdiğin için. Beni değil, onu gördüğün için."
İşaret parmağıyla yüzüme dokundu korkakca, daha sonra okşadı. Duvara öyle bir sinmiştim ki, nefes dahi almıyordum. Salonda duyulan tek ses ona aitti.
"Sen kör, sağır değilsin, Meyra. Neden beni duyup, görmedin." Öyle bir söyledi ki, benim kör ve sağır olmam onu daha mutlu edecekmiş gibi, içindeki ateşi azda olsun söndürecekmiş gibi.
Şiir gibi konuşuyordu. Benim duyduklarım gönül okşayan sözler değil, zehirdi.
Afra Ertekin, yaşadığı ağır travmanın ardından kimseye güvenemeyen, sessizce çöken bir boşluğun içinde kaybolmuştur. Bir gece dayanamayacak hâle gelince, çaresizlikle telefonunu eline alır ve tamamen rastgele bir numaraya mesaj gönderir.
KİTABIMDA BAŞKA KİTAPLARDAN BAHSETMEYİN!
KİTABIMDA KENDİ KİTABINIZIN REKLAMINI YAPMAYIN!