Bir gün uyandığında, hayatının iki bacak üzerinde değil, iki teker üzerinde devam edeceğini öğrendi.
Belkıs Asel Erden...
21 yaşında, hayalleri öğrencilerinin sesinde gizli bir sınıf öğretmeni.
Bir kazayla hayatı ters yüz oldu. Bacaklarının artık onu taşımadığını söylediklerinde sustu. Çünkü en çok içi acıdı.
Annesiz büyümüş, hep güçlü olmak zorunda kalmıştı.
Ama bu kez güç yetmiyordu.
Hastanede geçen sessiz, acı dolu günlerde; sadece bir an, bir yabancının bakışı içini ısıttı.
Sargılı koluyla bile dimdik duran, suskun, keskin bakışlı bir asker...
O sadece bir anlık tesadüf sanmıştı.
Ta ki kader, onun askerlikle, vatanla, kanla yoğrulmuş dünyasının içine sürükleyene kadar.
Evine döndüğünde hayatın bitmediğini, asıl savaşın başladığını fark etti.
Babası onu kendinden yaşça büyük, karanlık bir adamla evlendirmeye çalışıyordu.
Belkıs kaçtı.
Bedeninden kaçamadı ama kaderinden kaçmaya çalıştı.
Bir göl kıyısında yeniden karşılaştılar.
O an anladı:
Bazı bakışlar kazayla değil, kaderle çarpışır.
O bir asker.
Yeminli. Savaş görmüş. Kalbi yaralı.
Ve şimdi, en zor nöbetini tutacak:
Bir kızın kalbini.
Ve kendi kırılmış ruhunu.
Peki bir asker...
Vatan için savaşmış bir adam...
Bir kızın kaderiyle savaşabilir mi?
Belkıs, düşmekle bitmeyen bir hikâyenin içinde.
Ayağa kalkamasa bile...
Kaderine direnecek.
Bu, yürüyemeyen bir kızın...
Ve ruhu kanayan bir askerin hikâyesi.
Kimi savaşlar cephede değil, kalpte kazanılır.