Demir Harras & Lavinya Saygın
"Sen gidince Lav ben kimsesiz kaldım, yabancı kaldım. Ama sensiz kalmadım sen hep benimleydin. Bakışımdaydın, gülüşümdeydin, nefesimdeydin..."
Ellerini göğsüne vurup, titrek bir nefes ve buruk bir gülsemeyle tamamladı cümlesini. "Kalbimdeydin." Zar zor işittim cümlesini sesi o kadar kısık çıkmıştıki yakının da olmasam duyamazdım.
Gözlerimi yumdum, inanmak o kadar zordu ki. Omuzlarımda ağırlıklar vardı geçmişin ağırlığı, hiç yaşanmamış olan anıların ağırlığı birde yaşanılanların ağırlığı. En ağırı hiç yaşanmamış olan anılardı. Büyümüştük, ayrı düşmüştük, biz artık yabancıydık birbirimize...
Her günün sonunda saatlerce konuşan çocuklar geçmişte kalmıştı. Acılarla, hüzünlerle, buruk sevinçlerle geçmişte kalmıştı.
"Kimseyle konuşamıyordum, gülemiyordum, alışamıyordum. Çünkü hiç kimse sen değildi. Beni anlayan kız yoktu, beni seven kız yoktu."
Doğruydu biz birbirimizin hayatında olamamıştık. Olmamıştık değil olamamıştık.
"Artık sen yoktun Lav. Beni yakıp, yıkan güldüren çocuk yoktu. Artık sen yoktun.."
Gözlerimi araladım, görsün istedim gözlerimde ki kırgınlığı, özlemi görsün istedim. Bende özlemiştim bana hissettirdiklerini özlemiştim, bana bakışını gülüşünü, sevgisini.
Ellerimi, titreyen ellerinin arasına aldı. Demir'in elleri titremezdi, titrememeliydi. Dünya kupasını kaldırırken titrememişti, Grand Prixler kaldırırken titremezdi, ellerimi tutarken titremezdi. Ama şimdi titriyordu. "Geçmişte kalmayalım, benim için bir senden sonrası birde senden öncesi var. Sensiz olduğum zaman yok. Geçmişte kalmayalım Lav."
Karşımda küçük bir çocuk var gibiydi. Yüzünde buruk bir gülümseme gözlerinde ki umutlu bakışıyla küçük bir çocuk gibiydi. Oyuncağını bırakmak istemeyen bir çocuk gibi...
Wattys 2019 Yeni Yetişkin kategorisi kazananı
Dünyanın tüm yükünü bile isteye omuzlanmış bir adam, aşkı birinci elden yaşamayı reddeden bir kızla tanıştığında; hayatları bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı.
***
Daha önce, hayal kırıklıklarımın ölüme sebebiyet verebilecek kadar ağır yaralanmalara yol açabileceğini hiç aklımdan geçirmemiştim. Ben düşerdim, hiç sızlanmadan dizlerime kendim üfler, üzerimdeki tozu silker, başım eskisinden daha dik yoluma devam ederdim.
Ama atladığım bir nokta vardı. İnsan beyni pimpirikli bir ev hanımı gibiydi. Çekmecelerine sadece yıkanmış, ütülenmiş, mis gibi kokan anıları yerleştirirdi. Kötü anılar, odanın en karanlık ve gözden en uzak köşesinde çürürken kesif bir koku yayardı etrafa. Tam da şimdi anlıyordum.
Gözlerinin rengi tanıdıktı. Gözlerinden geçen duygu şeridindeyse daha önce şahit olmadığım bir şeyler vardı. Ve ben bugün, burada, seneler önce yanlış kaynayan kemiğimi düzeltebilmek adına aynı yerden, yeniden kıracaktım.
***
Hikayenin Başlangıç Tarihi: 23.06.2017
Hikayenin tüm hakları saklıdır ve copyrighted.com tarafından korunmaktadır.