Karadeniz'in köpükleri, Karaağaç köyünün sert kayalıklarına yıllardır bitmeyen bir öfkeyle çarpıyordu. Köy, sırtını yemyeşil, sisli dağlara yaslamış, önünde ise ikiye bölünmüş gibi duruyordu: batı yamacında Poyraz ailesinin evleri, doğu sahilinde ise Yelken ailesinin konakları. İki aileyi birbirinden ayıran tek şey, aralarındaki kanlı husumet ve köyün tam ortasından geçen, kurumuş bir dere yatağıydı.
Poyrazlar, dağların efendisi, toprak sahibi ve otoriterdi. Yelkenler ise denizle iç içe, balıkçılık ve ticaretle uğraşan, özgür ruhlu bir aileydi. Bu iki gücün çatışması, nesillerdir süren bir lanet gibi köyün kaderine işlemişti.