Elleri belimi bulduğu anda nefesim kesildi. Beni tek hamlede kucağına aldı; daha ne olduğunu anlamadan sırtım sertçe duvarla buluştu. Dudakları dudaklarımın üzerinde gezinirken, elleri bir türlü yerinde durmuyor, bedenimde kayboluyordu.
"Elea..." diye fısıldadı, dudaklarını benden ayırıp gözlerimin içine bakarken. Sesi, arzuyla karışmış merak doluydu. "Kimsin sen?"
Başımı yana eğip gülümsedim; o hâlini izlemek bile içimde bir zafer ateşi yakıyordu.
"Sana söylediğin her şeyi tek tek yediririm demiştim, değil mi Arin?"
Burunlarımız birbirine sürtünürken nefesi yanaklarımı yaktı.
"Delirtiyorsun beni..." diye mırıldandı, sanki kontrolünü çoktan kaybetmiş gibi.
"Arin," dedim, parmaklarımı göğsüne bastırıp yavaşça kendimi geri çekerken. "İntikamımı almayacağımı mı sandın?"
Kaşları hızla çatıldı. Güçlerim damarlarımdan taşar gibi yükseldi.
Büyüyü yüksek ve net bir sesle söylemeye başladım.
Arin'in gözleri dehşetle açılırken bedeninin kenarlarından gri duman yükseldi.
Yavaş yavaş...
Parmak uçlarından başlayarak kül olmaya başladı.
Bir damla yaş istemsizce yanaklarımdan süzüldü. Ayaklarım yere sağlam basmasına rağmen, sanki boşluğa düşüyormuşum gibi hissettim. Arin acıyla geriye savrulurken büyünün ağırlığı omuzlarıma çöktü.
Şeytanı çağırmıştım.
Arin'i yok etmesi için...
Karanlığın en dibindeki varlığı çağırmıştım.
Ve evet.
Avcıyı kurtarabilecek tek kişi şifa cadısıydı.
Ve onu öldürebilecek tek kişi de yine şifa cadısıydı.
Etrafımızda siyah bir çember yükseldi; gölge dönerek bize doğru kapanıyordu. Karanlığın içinde yalnızca ikimizin ışığı parlıyordu biri yanmak üzere, biri sönmek üzere.
"Neden?" dedi Arin. Gözleri yanıyor, bakışları alevle kırmızıya dönüyordu.
"Seni öldürmezsem," dedim nefesimi dengelemeye çalışarak, "ben ölecektim."
"Ve biliyor musun Ar