Hatırlamak bir lütuf, unutmak ise bir lanet. Ama bazen öyle anlar olur ki, en ağır yük, hatırladıkların olur. O zaman, hafıza kaybı bir lanet olmaktan çıkar ve en büyük armağana dönüşür. Unutmak, aslında ruhunun okyanusunda boğulduğun anılarını silerek seni hayata yeniden doğuran bir fırtınadır. Ve sen, o fırtınanın ardından, yepyeni bir sahile vuran dalga gibi, ne geçmişten bir iz ne de gelecekten bir korku taşırsın. Sadece anın sonsuzluğunda, tertemiz ve hafif, özgür bir şekilde var olursun ve boşluk içinde yaşarsın.
Belki de asıl hayat, tam da o boşlukta, yeniden inşa edilen o kimlikte gizliydi. Kim bilir, belki de unutmak, yeni bir sen yaratmanın en acı ama en doğru yolu olurdu.
Bir şarkı çalar, melodisi tanıdık gelir ama kelimeler yoktur zihinde. Bir koku geçer burnunun ucundan, kalp hızlanır ama nedenini bilinmez. İşte hatırlamamak, tam da budur: Kalbin bildiğini aklın unuttuğu bir sessizlik.
Sete geç kaldığını haber vermek isteyen başarılı bir oyuncu, yanlış numarayı tuşlar ve hikaye o zaman başlar.
Bu yanlış numara, büyük bir aşkın kıvılcımını ateşler. Daha önce duygularını kullanmayan, acımasız, Rusya'nın en büyük adamı aynı zamanda Mardin'in en büyük aşiretinin oğlu olan adam, bu kıvılcımda tutuşmaya hazırdır.
Mardin'de çekilen dizisi ile ün alan oyuncunun, Mardin'li adam ile aşk yaşadığı yerde Mardin olur.