Hukukun bittiği yerde, av başlar.
Şehrin en gözde mekânlarında işlenen bitmek bilmeyen seri cinayetler, bir terör eylemi gibi yayılır. Her kurbanın kolunda çift başlı şahin dövmesi ve dövmenin üzerine hançerle işlenmiş çarpı işareti bulunuyordu. Bu, sıradan bir cinayet değil, karanlık bir ilandı:
"GÖLGE AVI OYUNU BAŞLASIN."
Bu tehlikeli oyunu durdurmak için emniyetin iki zıt kutbu, zorla bir araya getirilir:
DERİN KARASU: Organize Suçlar'dan sorumlu, duygusal zırhını koruyan, saha tecrübesi keskin bir komiser.
KESKİN AKINCI: Mali Suçlar'ın en parlak, en soğuk dehası. Hukuku, duygulardan arınmış, mantıklı bir silah gibi kullanan bir komiser.
Derin, Keskin'i egoist ve kibirli bulurken; Keskin, Derin'i kontrolsüz ve hırçın olarak görür. Birbirlerinden nefret eden bu iki zıt karakter, zoraki bir ortaklık kurmak zorundadır.
Peki, bu ortaklık onları katile götürebilecek mi?
Gölge Avı başladı. Ve bu oyunda, kural tektir: Kim önce güvenini kaybederse, düşer.
"Ki ben artık herşeyini kaybetmiş bir kızdım. Her bir yanım kimsesizdi. Ailem gitmişti benim. Ve bizi ayıran ölümdü. Ölümün çaresi yoktu ki."
Liya bir gün dayısıyla kavga eder ve tek sığınağı olan mezarlığa,ailesinin yanına gider. Oradan ayrılırken bir şehit mezarı görür. Abisinin de asker olmak istediğini hatırlar ve gözleri dolar. Elinde kalan çiçekleri o mezara bırakır.
O sırada ise yüzbaşı ve tüm tim onu izlemektedir.
"Bu kız kim ve neden kardeşimin mezarının üstüne çiçek bırakıyor."der Yüzbaşı.
Yüzbaşının hiç akrabası yoktur. Kıza baktığında birşeyler anımasamaya çalışır fakat olmaz. Birkaç yıl önce işkenceye uğradığı için hafıza kaybı yaşamaktadır.
Liya ve Yüzbaşının geçmişi bir tarafta dururken gelişen tatsız bir olay onları tanıştırır.
Hoşgeldiniz benim biricik dünyama. Dünyamıza...