Okulun yaz tatiline girdiği dönemi fabrikada çalışarak geçiriyordum.Yoğun bedensel güce dayalı, alışık olmadığım çalışma saatlerinin ardından yorgun argın eve dönüp yemek yedikten sonra uyuyordum.Kendimi zinde hissettiğim ender günler de ise kahvemi doldurup, sardığım tütünlerden içerek kitap okuyordum.Stresimi dizginlemek adına terapi olarak gördüğüm bu eylemden çok keyif alıyordum. Fabrikadaki insanlara alaka duymuyordum.Doğrusu onlar da benimle iletişime geçmek yerine bana görünmez adam muammelesi yapmayı tercih ediyorlardı.İlk zamanlarda yeni insanlarla tanışacağım için duyduğum heyecan havası kaçan bir balon gibi yavaş yavaş sönmüştü.Bunun altında; meziyetlerinden dolayı çevresindekilere üstünkörü ve iğreti bakan ustalar, dost canlısı tutumuma aynı karşılığı vermeyen çalışanlar yatıyordu.Benimle konuşacakları zaman ya beceriksiz olduğumu yüzüme vuruyorlar ya da yavaşlığımı iğneleyip ‘ ben bu işi iki dakika da yaparım’ diyerek kendilerini şişiriyorlardı.Yapıcı olmak yerine yıkıcı olmak onlara seleflerinden miras kalmış ezici bir sistemdi. Fabrikada çalışan elemanlar özellikle ustalar benden nefret ediyorlardı.Hatta birisi soyunma odasında dolabın metal kapağını çok sert kapattığımı bahane ederek üzerime yürümüştü.Yemekhanede aynı masaya oturmayı tercih etmiyorlar yer kalmadığı takdirde mecburiyetten karşıma oturup homurdanarak yemeklerini yiyorlardı. Bir gün sigara içmek için antredeki bölmeye girdiğimde çakmağımı yanıma almayı unutmuştum.Arka makinemde çalışan uzun boylu gençten ateş istediğim de verdi. ‘ Seçkin kimselere özgü bir davranıştı dostum.Hala ilkel nefret güdüsünü taşıyan bir çoğunluğun arasından sıyrılmandan bahsediyorum.Buradaki insanlar ne için yaşadıklarını bilmiyorlar.Hayatın bize sunduğu erdemli olma avantajından haberleri yokmuş gibi davranıyorlar.ÜnlüAll Rights Reserved