Gece, bugün her zamankinden çok yoğundu. Sanki bulutlar yeryüzüne inip siyaha bulanmışlardı. Bir yüz, bir çığlık, bir acı hemen orada durmuş, çıkacağı zamanı bekliyordu. Korkuyordum. Duvarlar, dertleşip güldüğüm duvarlar bana sırtını dönmüş, bedenimden kurtulan pişmanlıklarımı saklıyordu. Her an yarılıp, nefreti dışarı salacak gibiydi. Gözlerimi kapadım. Bacaklarımı kendime çekip yüzümü gizledim. "Karanlık senin tek dostun." Gözlerim yanıyordu. Hafifçe sallanıp kendimi daha sıkı sardım. "Karanlık." Yutkundum. "Benim yanımda." Ve onaylar gibi gürültülü bir şimşek yeryüzüne yayıldı. Gözlerimi daha sıkı kapattım ve yalnızlığıma sarıldım. Sadece sabahı beklemeliydim. Güneş doğacak, ölü ruhlar kurulmuş günleri için dışarı çıkacaklardı. Bazıları uyanamayacaktı ama onlardan biri olabileceğimi sanmıyordum. Başımı hafifçe kaldırıp etrafıma bakındım. Bulutlar uçup gitmişti sanki. Onlar da beni terk etmişti. Yavaşça oturduğum yerde dikleştim. Acıyan gözlerimi ovuşturup aptal hissi gizlemeye çalıştım. Onu yanımda isteyen zavallı yanımı. Ama o oradaydı. Köşede oturmuş, boş gözlerle beni izliyordu. Yüzümü ellerimle gizleyip itiraz edercesine kafamı salladım. Ben yalnızdım. Sadece yalnız. Aşık olamazdım. Zavallı, ruhsuz, katil ve daha niceleri. Olabileceğim şeyler buydu. Masumiyeti daha fazla tadamazdım. Mutluluk, bir yabancı olarak kalmak zorundaydı. Çünkü acı, beni sadece ayakta tutmuyordu. Acı beni yaşatıyordu. Ve benim, intikamımı alabilmem için biraz daha yaşamam gerekiyordu.