Bir kız düşünün. Nefretini, sevgisini, mutluluğunu, hüznünü sadece yazan. Kitaplarla gülen, kitaplarla ağlayan, müzikle huzur bulan bir kız. Aralarındaki bağ bir annenin bebeğine olan bağdan farksız değildi. Bir insana güvenip arkasından bıçaklanmasından ise, bir kitabın sonunun mutlu bitmesine ümit edip sonunda göz yaşına boğulmak onu daha az incinmiş hissettiriyordu. ''Yazar olmak istiyorsanız, yazın.'' demişti Horatius. O da öyle yapmıştı, hayallerini gerçekleştirmek ,yazar olmak için yazmıştı. - Bir adam düşünün. Ağacın dallarından kopmuş bir yaprak gibi, rüzgarların arasında savrulmamaya direnen bir adam. Hayatın acımasızlığını çok erken görmüş, ve bir kez daha acımasızlığa yenik düşmeyeceğine yemin etmiş bir adam. Belki bundan üç ya da dört yıl önce yaşanan felaketten sonra duygularını kaybetmiş, karanlığın tutsağı olmuş, günden güne azalan inancıyla yaşamaya çalışan adam... ''Karanlık karanlığı defedemez; bunu sadece ışık yapabilir. Nefret nefreti defedemez; bunu sadece sevgi yapabilir.'' demişti Martin Luther King. Peki ışığın karanlığı def etmesine, sevginin nefreti yenmesine izin verecek miydi adam? *** Her kalem her kağıda yazmazdı. Her kitabın üslubu diğerleriyle aynı olmazdı. Ama her kalp bir gün birine diğerlerinden farklı çarpardı.All Rights Reserved
1 part