-Sen benim köprüden önceki son çıkışımsın dedim. -Anlamadım dedi. -Sorun değil bende anlamamıştım. Zamanla anlarsın dedim. Tek kaşını kaldırmış suratında şaşkın bir ifadeyle öylece bana bakmaya başladı. Gerçekten de o benim ilk ve son umudumdu. Bugünüm, yarınım, geleceğim. Korkularımla yüzleşmem gerektiğini anlatan, o sıcacık benliğiyle yanımdan ayrılmayan adam işte burada tam karşımdaydı. Kim bile bilirdi ki koskoca Savaş Araz’ın kendi içinde verdiği savaşı. Ve kim bilebilirdi ki korkularını ölüm gibi her an yanında taşıyan Dilan Berkant’ın her gün korkusuyla yaşayan Savaş Araz’a aşık olacağını. -Bakıyorum da bugün yanında savaş malzemelerin olmadan geziyorsun. -An.. anlamadım ? -Beni gördüğün ilk gece hani barda topuklu ayakkabıyla kafama vuracağını söylemiştin. Bakıyorum da giymemişsin onları. Aslında ben bunları dalga geçmek için söylemiştim. Ama gerçekten de ayakkabısına baktığımda o topuklu ayakkabılar yerine pufuduk tavşan terliklerini gördüm. Suratımdaki gülümseme daha da yayıldı. Bu olaya kızmış olmalı ki: -sen..sen.. sen saksağan kafalının birisin diyip ayaklarını yere vura vura merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Bende kahkaha atarak kapıyı kapattım. Zengin, yakışıklı bir adamla basit garson bir kızın birbirine aşık olması biraz zor olsa da olması mümkün bir olay. Peki kız sex’ten korkuyorsa ve tiksiniyorsa? Peki ya adam aslında görünüşünün tam tersiyse ve onunda korkuları varsa? Savaş Araz ve Dilan Berkant’ın korkularını yenmesi ‘’BİR RÜYA’’