İnsan hayattaki amacı ne olursa olsun sonunun ne olduğunu bilen bir varlıktı. Ne yaşarsa yaşasın yaptığı iyilik ve kötülüğün bilincinde olan insan ölüm, ne kadar ani olursa olsun pişmanlık yaşardı. Belkide elimde tuttuğum günlükte yazılanlar pişmanlık değil ama içindekilerin bir insanın kaldırabileceği şeyler olmadığı çok açık.
Yanaklarımdaki artık kurumuş olan gözyaşlarımı bol suyla yıkarken aklımda hala üç kelime dönüp duruyordu.
İşkence, kan, acı, işkence, kan, acı, işkence, kan, acı...
Küçüklüğümde yaşadığım acıların bir başkasınında yaşamış olmasıydı belkide beni etkileyen. Bana ne yaptılarsa onlarada yapmışlardı. Aynı acıyı yaşamış aynı derecede yaralanmıştık. Tek fark ben bunu yapanların evlatlıklarıydım.
Beni 4 yaşında evlat edinen aile okul yaşantımı düşünürken yaptıkları işkencelerle bozdukları psikolojimi hiç düşünmemişti. Yediğim dayaklar haricinde bedenime verdikleri acılar evden çıkmamı engellemişti. Bu yüzden evde eğitim görmüştüm taki üniversiteyi kazanana kadar.
Ben üniversiteyi kazandığımda yatılı olarak okumak istemiştim ama üvey ailemin oyuncakları elinden gidecek diye onların oyun evinde kalmıştım. Kanunlar önünde ne kadar özgür olsamda bana hayat zindandı. Tabi bu sefer hayat bana acımış olmalıki bir ay içinde trafik kazasında üvey ailemde ölmüştü. Bende biriktirdiğim parayla hem okuyup hem çalışmıştım. Şimdi ise 25 yaşında bir iç mimar olarak sessiz sakin bir yaşamım vardı.
Ya da ben gelicek fırtınadan habersizdim ?
♤♡♢♧
Yaşadıkları acıları ya birbirlerine kusucaklardı ya da birbirlerini sarıp yaralarına merhem olucaklardı.
Nefes, Demir, Elif, Mert, Nisan, Hakan
Bu altı genç hayatlarındaki her yanlış ve doğru için fazlasıyla acı çekmişti. Onların tek suçu kimsesiz oluşlarıydı.
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı?
Bir başkasının kimliğiyle evlenmek mümkün müydü? Gerçekten nikâhta bile sahtekârlık yapılabilir miydi? Başına gelene kadar Bige Saka bunun mümkün olduğunu sanmıyordu. İlk görüşte aşktı onunkisi, bu yüzden âşık olması ve duygularına yenik düşüp evlenmesi çok hızlı olmuştu.
Evlendiği gün sevgilisinin bir dolandırıcı olduğunu öğrenmişti. Üstelik zaten evliydi ve başka bir adamın adını, soyadını, kimliğini hatta gerçeğinden ayırt edilemeyecek imzasını kullanarak Bige'yi evlendiklerine inandırmaya çalışmıştı. Son ana kadar Bige bu gerçeği görememişti. Peki, nikâh cüzdanında adı geçen gerçek Karun Kalender kimdi? Evlendiğinden haberi var mıydı?
Böyle bir durumda nikâh geçersiz sayılırdı değil mi?
"Ne demek nikâh geçerli?" Şaşkına dönmüş bir halde avukata bakıyordum. Benden haberi bile olmayan bir adamın karısı olduğumu mu savunuyordu?
"Üzgünüm Bige Hanım," dediğinde olağan bir şeyden bahseder gibi sakindi. "Nikâh memuruna kadar her şey gerçek. Eski sevgiliniz Serhat Bey ile o masaya oturduğunuzu doğrulayacak hiç görgü tanığınız yok. Bu nikâhın başka bir adamın kimliğini kullanarak kıyıldığına dair hiçbir kanıtınız yok. Böyle bir durumda yapılacak en mantıklı şey Karun Bey'i bulmak ve ona olanları anlatıp boşanma evraklarını imzalatmak." Bu adam ne dediğinin farkında mı? Bahsi geçen adamın benden haberi bile yoktu.
Karşısına geçip ona ne diyeceğim? Senin ruhun bile duymadan evlendik hadi şimdi de boşanalım mı?
Bu koskoca bir saçmalıktı!