“Buz gibisin Ada Kızı. İstersen ateşlerin içine at kendini, yetmeyecek senin o titrek ruhunu ısıtmaya. Ve yine istediğin kadar bağır çağır ağla…” Çocuk feribotun güvertesinin soğuk havasıyla kollarını ovuşturmuş kıza eğildi. Sıcacık ellerini o soluk, beyaz tende dolaştırdı bir süre. Boynundan yukarı çıkarken kızın soluklarındaki değişimi fark ediyordu. Ama durmadı, taa ki yanağındaki belli belirsiz çukura gelene kadar. “Ama, sen de şu gamzene gömdüğün acılar kadarsın.” Kız ürperdi ama geri çekilemedi, çekilmek istemiyordu artık. Belki de güzü yoktu buna. O da ellerini çocuğun ensesine koydu. Genç adamın teni sert esen rüzgara meydan okurcasına sımsıcaktı. Ne acı bir tezat diye düşündü kız. Adamın yeşil gözlerinde alevler kıvrak bir dansa tutkundu. “Sıcak yakıyor.” Diye fısıldadı çocuğun dudaklarına. Genç adam neredeyse siyahlaşmış gözlerini kızın dudaklarına sabitledi. Güverteyi aydınlatan fenerin ışığını yansıtıyordu. Başparmağını kızın dudağına hafifçe sürttü. Gözleri soğuk, elleri soğuk, dudakları soğuk… Ruhu soğuk. Ama delikanlının kalbinin etini yakıyordu. “Ah, güzelim bilmez misin Buz Yanığı’nı?” NOT: Tamamen kendi kurgumdur. Çalıntı durumlarında derhal yasal işlem başlatılacaktır.